“Neyi arıyorsan, osun sen. Canının içinde bir can var, o canı ara! Beden dağının içinde mücevher var, o mücevherin madenini ara!”
–Mevlânâ Celâleddin-i Rumî
Hayatı boyunca özlemle aradığı kadını birdenbire kaybedince varoluşu temelinden sarsılan ve büyük bir kederin içinde kaybolan Selim, en yakınlarının ihanetiyle de yüzleşip derinlere gömülmek üzereyken bilinmezliklerle dolu bir yolculuğa çıkar. Onu bambaşka birine dönüştürmektense aslına ve gerçek evine çağıran bu yolda açılan sayısız kapı, kaderindeki asıl düğünün de müjdecisid
“Neyi arıyorsan, osun sen. Canının içinde bir can var, o canı ara! Beden dağının içinde mücevher var, o mücevherin madenini ara!”
–Mevlânâ Celâleddin-i Rumî
Hayatı boyunca özlemle aradığı kadını birdenbire kaybedince varoluşu temelinden sarsılan ve büyük bir kederin içinde kaybolan Selim, en yakınlarının ihanetiyle de yüzleşip derinlere gömülmek üzereyken bilinmezliklerle dolu bir yolculuğa çıkar. Onu bambaşka birine dönüştürmektense aslına ve gerçek evine çağıran bu yolda açılan sayısız kapı, kaderindeki asıl düğünün de müjdecisidir…
İkbal Bayrak, Aşkın Kapısı’nda sevgi, inanç, sorumluluk, vicdan ve ilahi adalet gibi zorlu sınavların arka planındaki gerçeğe dair etkileyici bir hikâye anlatırken modern yaşamın çıkmazlarında kaybolan bireyin benliğine de ışık tutuyor.
“Her insan kendine bir değer biçer, atfeder ve vehmeder. Sonra kendine biçtiği bu değere şahit arar. Bu değere şahitlik edenleri sever. Biçtiği bu değerden bile çok değerli olduğunu iddia edip şahitlik edenlere ise âşık olur. Çektiği acıların kaynağı budur.”
–Şems-i Tebrizî