Árminius Vámbéry (1832-1913), on dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısından itibaren Avrupa’nın bilim ve siyaset hayatında yer alan önemli bir şahsiyet olarak kabul edilmektedir. Sultan II. Abdülhamid’in yakın çevresine girdiği gibi Kraliçe Victoria tarafından da Windsor Sarayı’nda ağırlanmıştır. Hayatının beş yılını Türk ve Müslüman kimliğiyle ülkemizde geçiren, bu zaman zarfında Osmanlı Türkçesini çok iyi öğrenen, hac kervanlarına katılarak kendi imkânlarıyla o zamana dek hiçbir Batılının ayak basmadığı Orta Asya’ya kadar giden, sonrasında da Türk dili ve tarihi üzerine birçok eser veren b
Árminius Vámbéry (1832-1913), on dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısından itibaren Avrupa’nın bilim ve siyaset hayatında yer alan önemli bir şahsiyet olarak kabul edilmektedir. Sultan II. Abdülhamid’in yakın çevresine girdiği gibi Kraliçe Victoria tarafından da Windsor Sarayı’nda ağırlanmıştır. Hayatının beş yılını Türk ve Müslüman kimliğiyle ülkemizde geçiren, bu zaman zarfında Osmanlı Türkçesini çok iyi öğrenen, hac kervanlarına katılarak kendi imkânlarıyla o zamana dek hiçbir Batılının ayak basmadığı Orta Asya’ya kadar giden, sonrasında da Türk dili ve tarihi üzerine birçok eser veren bu Macar âlim ülkemizde çok az tanınmakta, tanıyanlarsa kendisini Sultan Abdülhamid’den aldığı gizli bilgileri İngilizlere satan ve Siyonistleri de Yıldız Sarayı’na kadar sokan Yahudi casus olarak bilmektedir. Buna mukabil Vámbéry, şöhretini borçlu olduğu Türkiye ile Türk insanını hiç unutmadığını ölünceye kadar söylemekten çekinmemiştir.
Elinizdeki eser Vámbéry’nin 1897 yılında önce Almanca ve bir yıl sonra da Fransızca yayımlamış olduğu, Türkiye’nin o zamanki durumunu kırk yıl önceki haliyle kıyasladığı bir çalışmadır. Kendisi bu eserinde Türkiye’nin kırk yıllık zaman zarfında kaydettiği büyük gelişmeleri aktarırken, Tanzimat ile başlayan Türk çağdaşlaşmasının -sanılanın aksine- Abdülhamid döneminde de kesintiye uğramayıp devam ettiğini belgeleriyle ortaya koymaktadır.