“Nate’in içinden ansızın ayağa kalkıp Elizabeth’in üzerine atılmak, ellerini onun boynuna kenetleyip sıkmak geliyor. Doyurucu bir hoşnutluk duyuyor bunu düşününce. Annesi boyuna, ‘Erkekler kadın haklarını savunmalı’ der durur. Nate kuramsal açıdan bunu anlayabiliyor. Kadın terziler, fırın işçileri, kadın üniversite öğretmenleri, ırza geçme olayları hakkında birçok şey biliyor. Ne var ki kendisininki gibi somut, elle tutulur olaylarda kadın haklarını savunmaya gerek yok. Bu olayda savunulması gerekenin Elizabeth değil, kendisi olduğu apaçık ortada.”
Damızlık Kızın Öyküsü&r
“Nate’in içinden ansızın ayağa kalkıp Elizabeth’in üzerine atılmak, ellerini onun boynuna kenetleyip sıkmak geliyor. Doyurucu bir hoşnutluk duyuyor bunu düşününce. Annesi boyuna, ‘Erkekler kadın haklarını savunmalı’ der durur. Nate kuramsal açıdan bunu anlayabiliyor. Kadın terziler, fırın işçileri, kadın üniversite öğretmenleri, ırza geçme olayları hakkında birçok şey biliyor. Ne var ki kendisininki gibi somut, elle tutulur olaylarda kadın haklarını savunmaya gerek yok. Bu olayda savunulması gerekenin Elizabeth değil, kendisi olduğu apaçık ortada.”
Damızlık Kızın Öyküsü’nün yazarı Margaret Atwood, 1979 tarihli Âdem’den Önceki Yaşam’da Elizabeth, Nate ve Lesje aracılığıyla “açık ilişki” kavramını sorguluyor. Nefessiz kalınan aile salonlarından, seks oyunlarıyla şenlenmeyen sıkıcı yatak odalarından kurtulmanın yolu açık ilişkiden mi geçiyor? Yoksa açık ilişki oyunun bütün taraflarını, özellikle de kadınları, yalnızlıkla, görünmezlikle, incinmişlikle, tamamlanmamışlıkla baş başa bırakan bir yanılsamadan mı ibaret? Atwood, o ince ironisiyle, ahlak bekçiliğine soyunmadan, kahramanlarının ve okurlarının kulağına bütün zamanların, Âdem’den bu yana bütün hikâyelerin en cevapsız sorusunu fısıldıyor: “Bağlanmadan özgürlük mümkün mü?”