Bu kitaptaki tüm tartışmam şu ikili değerlendirmeye dayanıyor aslında: (1) Bildiğimiz haliyle aile, bizim eleştirilerimizden ve mücadelemizden bağımsız bir biçimde, zaten yapısal olarak çöküyor ve üreme biçimlerimizi, cinselliğimizi ve kardeşliklerimizi örgütlemenin alternatif yollarını aramaya çoktan başladık; (2) Aile, erkek / baba tahakkümünün temel odağıydı ve hâlâ da öyle; bu tahakküm, tüm toplumsal, politik ve kültürel alanları kapsasa da, sadece ailede yenileniyor, sadece orada yeniden hayatiyet kazanıyor. Öte yandan, yeni bir üreme, cinsellik ve kardeşlik rejimi ne kendiliğinden
Bu kitaptaki tüm tartışmam şu ikili değerlendirmeye dayanıyor aslında: (1) Bildiğimiz haliyle aile, bizim eleştirilerimizden ve mücadelemizden bağımsız bir biçimde, zaten yapısal olarak çöküyor ve üreme biçimlerimizi, cinselliğimizi ve kardeşliklerimizi örgütlemenin alternatif yollarını aramaya çoktan başladık; (2) Aile, erkek / baba tahakkümünün temel odağıydı ve hâlâ da öyle; bu tahakküm, tüm toplumsal, politik ve kültürel alanları kapsasa da, sadece ailede yenileniyor, sadece orada yeniden hayatiyet kazanıyor. Öte yandan, yeni bir üreme, cinsellik ve kardeşlik rejimi ne kendiliğinden ortaya çıkacak, ne yokluktan zuhur edecek, ne de ütopik hayal gücümüzün, felsefi ve eleştirel mülahazalarımızın bir sonucu olacak. Eskinin yıkıntıları üzerinde, eski, tahrip olmuş ailenin kalıntılarını, yapı taşlarını, hatta bazen köşe ve kilit taşlarını kullanarak inşa edilecek. Ne yazık ki, neyi kullanıp neyi çöpe atacağımıza karar verme, keyfimizce şunu alıp bunu bırakma konusunda da özgür değiliz yeterince. Ancak yine de bu yönde çaba gösterebiliriz, başka bir şey için olmasa bile, gelecek nesiller adına.
— Bülent Somay