“Bu ülke yeterince büyüktü, herkese yer vardı. Kadınlar vardı, toprak vardı, para vardı. Ama bunların hiçbiri kimsede yeterince yoktu ve kimse ne kadarına sahip olursa olsun durmuyordu, kırlar hatta üzüm bağları bile parklara benziyordu, istasyonlardaki gibi sahte ya da bakımsız tarhlar, yanmış topraklar, dağ gibi hurda yığınları.”
Nisan 1950’de yayımlanan ve eleştirmenler tarafından en güzel kitabı olarak kabul edilen “Ay ve Şenlik Ateşleri” Pavese’nin son romanıdır. Anguilla, uzakta geçirdiği
uzun yıllardan sonra Langhe’deki köyüne döner; orada çocukl
“Bu ülke yeterince büyüktü, herkese yer vardı. Kadınlar vardı, toprak vardı, para vardı. Ama bunların hiçbiri kimsede yeterince yoktu ve kimse ne kadarına sahip olursa olsun durmuyordu, kırlar hatta üzüm bağları bile parklara benziyordu, istasyonlardaki gibi sahte ya da bakımsız tarhlar, yanmış topraklar, dağ gibi hurda yığınları.”
Nisan 1950’de yayımlanan ve eleştirmenler tarafından en güzel kitabı olarak kabul edilen “Ay ve Şenlik Ateşleri” Pavese’nin son romanıdır. Anguilla, uzakta geçirdiği
uzun yıllardan sonra Langhe’deki köyüne döner; orada çocukluğunun ve gençliğinin, acı çektiği köklerinin izini sürerek zamanda bir yolculuk yapar.
Yirminci yüzyılın en büyük İtalyan aydınlarından, dünya çapında ünlü Cesare Pavese, ‘Ay ve Şenlik Ateşleri’nde partizan savaşını, anti-faşist kurtuluş
mücadelesini dramatik bir olay örgüsünde, bireyin tamamen dünyaya ait olmadığını teyit eden, dostluk, şehvet ve ölüme bağlayarak lirik bir biçimde anlatır. Ay, kan ve toprak her zaman başka bir şeyi simgelemektedir.
“O dünyayı ziyaret eder, çevresine hızla bir göz atar. Hiç hoşlanmaz. Ve alır başını, gider.”
Italo Calvino, 1966