T. S. Eliot’ın “polisiye romanların ilki, en uzunu ve en iyisi” olarak nitelendirdiği Aytaşı’nda, Wilkie Collins okuru Viktorya devri İngiltere’sinde esrarengiz ve heyecanlı bir hırsızlık hikâyesine götürüyor.
Yıllar önce bir Hindu tapınağından gasbedilen, Aytaşı olarak bilinen, paha biçilemez Hint Elması doğum gününde genç Rachel Verinder’a hediye edilir, ancak aynı gece ortadan kaybolur. Evdeki herkes bir şüphelidir, elması çalanın kim olduğunu bulmak kolay olmayacaktır. Ayrıca Elmas’ı her yerde takip eden, rivayetlere göre Elmas’ın koruyucuları olan üç Hintli de hesaba katılma
T. S. Eliot’ın “polisiye romanların ilki, en uzunu ve en iyisi” olarak nitelendirdiği Aytaşı’nda, Wilkie Collins okuru Viktorya devri İngiltere’sinde esrarengiz ve heyecanlı bir hırsızlık hikâyesine götürüyor.
Yıllar önce bir Hindu tapınağından gasbedilen, Aytaşı olarak bilinen, paha biçilemez Hint Elması doğum gününde genç Rachel Verinder’a hediye edilir, ancak aynı gece ortadan kaybolur. Evdeki herkes bir şüphelidir, elması çalanın kim olduğunu bulmak kolay olmayacaktır. Ayrıca Elmas’ı her yerde takip eden, rivayetlere göre Elmas’ın koruyucuları olan üç Hintli de hesaba katılmalıdır. Kendinden sonraki polisiye anlatı türünün klasik unsurları haline gelen İngiliz kır evinde hırsızlık, hırsızın evdekilerden biri olması, okuyucuyu yanlış yönlendirme, zeki bir dedektifin devreye girmesi, yanlış şüpheliler ve şaşırtıcı bir son gibi asli unsurları barındıran Aytaşı, yalnızca tarihi öneme sahip bir eser olmakla kalmıyor, hikâyenin kurulmasındaki ustalık ve İngiliz İmparatorluğu’nun suçlarına bakış açısıyla yarattığı türün sınırlarını aşıyor. İlk yayımlandığı tarih olan 1868’den bugüne değerinden hiçbir şey kaybetmeyen bu roman, adeta bugün basılmışçasına ilgi çekici ve eğlenceli kalmaya devam ediyor.