William Faulkner, “geçmiş asla ölü değildir, hatta geçmiş bile değildir” diyerek geçmişin sahip olduğu potansiyelin altını çizer. Geçmiş, şimdiki zamana sirayet etmekten hiçbir zaman geri durmaz. Dolayısıyla da şimdiki zamanı anlamanın yolu, geçmişi anlamaktan geçer. Türkiye ve ABD arasındaki ilişkilerin bugününü anlamak için de aynı perspektifi kullanmamız gerekiyor. Bu noktada geçmiş, iki ülke arasındaki ilişkinin nabzını tutmak açısından önemli bir referans noktasıdır. Bu kitapta da yazar, iki ülke arasındaki ilişkilerin nabzını tutarken, aynı zamanda farklı disiplinlerden ödünç almış o
William Faulkner, “geçmiş asla ölü değildir, hatta geçmiş bile değildir” diyerek geçmişin sahip olduğu potansiyelin altını çizer. Geçmiş, şimdiki zamana sirayet etmekten hiçbir zaman geri durmaz. Dolayısıyla da şimdiki zamanı anlamanın yolu, geçmişi anlamaktan geçer. Türkiye ve ABD arasındaki ilişkilerin bugününü anlamak için de aynı perspektifi kullanmamız gerekiyor. Bu noktada geçmiş, iki ülke arasındaki ilişkinin nabzını tutmak açısından önemli bir referans noktasıdır. Bu kitapta da yazar, iki ülke arasındaki ilişkilerin nabzını tutarken, aynı zamanda farklı disiplinlerden ödünç almış olduğu kavramlarla Türk-Amerikan ilişkilerine dair yeni bir tartışma penceresi açıyor. Özellikle toplumsal bellek ve toplumsal travma kavramlarının uluslararası ilişkilere dair meseleler üzerinden tartışılması, elinizde tutmuş olduğunuz kitabı özgün bir noktaya taşımaktadır. İki ülke arasındaki ilişkilerin izini süren bu kitap, aynı zamanda Türkiye’nin modernleşme serüvenine yapmış olduğu değinilerle de Türkiye’nin travmatik belleğini tartışmaya açıyor. Sonuç olarak “Basın, Bellek, Travma: Türk-Amerikan İlişkilerinde Travmanın İzleri” isimli çalışma, iki ülke arasındaki ilişkilerin travmatik sonuçlarını gözler önüne sererken, yakın dönem Türk-Amerikan ilişkilerine de alternatif bir okuma geliştiriyor.