İnsanlık, her insan gibi benlik bilinci ve dünya algısı dışında hiçbir bilince sahip olmadan başladı. Bu onların yaşamaları için, vahşi halklar ya da aramızdaki cahil işçilerin kendilerini doğada ve insanlar arasında nasıl yönlendireceklerini bilmelerinin yeterli oluşu gibi yeterliydi. Daha fazlasını arzu etmek neden? Öyle görünüyor ki, insanlık bu mutlu cehaletten asla çıkmamalıydı, ne de Jean-Jacques'tan alıntı yapmak gerekirse, derin düşüncelere dalacak kadar ahlaksız hale gelmeliydi. Ama bu cehalet, şu bir gerçek ki, bildiğimiz kadarıyla insanlık bundan hiçbir zaman tam olarak çıkmak zorunda kalmadı çü
İnsanlık, her insan gibi benlik bilinci ve dünya algısı dışında hiçbir bilince sahip olmadan başladı. Bu onların yaşamaları için, vahşi halklar ya da aramızdaki cahil işçilerin kendilerini doğada ve insanlar arasında nasıl yönlendireceklerini bilmelerinin yeterli oluşu gibi yeterliydi. Daha fazlasını arzu etmek neden? Öyle görünüyor ki, insanlık bu mutlu cehaletten asla çıkmamalıydı, ne de Jean-Jacques'tan alıntı yapmak gerekirse, derin düşüncelere dalacak kadar ahlaksız hale gelmeliydi. Ama bu cehalet, şu bir gerçek ki, bildiğimiz kadarıyla insanlık bundan hiçbir zaman tam olarak çıkmak zorunda kalmadı çünkü kendini oraya asla hapsetmemişti. Hakikati aramanın ilgi çekici olabildiğini ve olabileceğini açıklayan şey, insanın cehaletle değil, hatayla başlamasıdır. Bu nedenle, duyumların hemen yorumlanmasıyla sınırlı olan insanlar hiçbir zaman tatmin olmamışlardır; her zaman yalnız birkaç bilene özel olan daha üstün, daha kesin bir bilgi olduğu hissine kapılmışlardır. Duyuların ve tutkuların izlenimlerine teslim edilen başıboş
düşüncenin gerçek düşünce olmadığına inanmışlardı; onlara ilahi gibi görünen ve kendilerine rahip ve kral yaptıkları birkaç insanda yüce düşünceyi bulduklarına inanmışlardı.