“...İnanıyorum ki “bilinç”, buharlaşarak böylesi pür bir şeffaflık haline ulaştığında, tümüyle yok olma noktasındadır. Bir hiçliğin adıdır ve başlıca kaidelerin arasında yer almaya hakkı yoktur. Ona hala sıkı sıkıya tutunanlar yalnızca bir yankıya , felsefe ortamından yok olan “öz”ün ardından kalan içi geçmiş söylencesine tutunmaktadır.
Geçen yıl boyunca, bilinçlilik1 kavramının terk edilmesi konusunda olması gereken noktada duruyor gibi görünen, ve onun yerine iki etkene dayanmayan mutlak deneyimi koyan yazarların birçok makalesini okudum. Ancak bunlar reddedişleri hususunda yeterince radikal, yeterince cüretkar değillerdi. Geçen yirmi yıl boyunca bir tümellik olarak “bilinç”ten şüphe duydum; geçen yedi ya da sekiz yıl boyun
“...İnanıyorum ki “bilinç”, buharlaşarak böylesi pür bir şeffaflık haline ulaştığında, tümüyle yok olma noktasındadır. Bir hiçliğin adıdır ve başlıca kaidelerin arasında yer almaya hakkı yoktur. Ona hala sıkı sıkıya tutunanlar yalnızca bir yankıya , felsefe ortamından yok olan “öz”ün ardından kalan içi geçmiş söylencesine tutunmaktadır.
Geçen yıl boyunca, bilinçlilik1 kavramının terk edilmesi konusunda olması gereken noktada duruyor gibi görünen, ve onun yerine iki etkene dayanmayan mutlak deneyimi koyan yazarların birçok makalesini okudum. Ancak bunlar reddedişleri hususunda yeterince radikal, yeterince cüretkar değillerdi. Geçen yirmi yıl boyunca bir tümellik olarak “bilinç”ten şüphe duydum; geçen yedi ya da sekiz yıl boyunca da öğrencilerime onun varolmadığını telkin ettim ve onlara deneyimin gerçekliğindeki pragmatik karşılığını vermeye çalıştım...”