Boşlukta Büyüyen...
Boşlukta Büyüyen, yazarın heybesinde ağır ağır biriken öykülerden oluşuyor. Söylenecek sözün çokluğundan ziyade dertten anlayan bir kitap. Eylem Ata Güleç, öykü severlerin adına edebiyat dergilerinden aşina oldukları bir yazar. Kitapta yer alan öykülerin yüzü, yaşadığı coğrafyaya dönük. Her öykü okuyucunun zihninde çitilendikçe sertleşen yeni bir leke gibi kalıyor. Öyle ki, kimi zaman Sur'da yıkıntılar arasında kalan bir bacak görüyor, kimi zaman kimselere söylenemeyen ama hep aklın bir köşesinde duran sözler duyuyoruz. Öyküleri, araya hiçbir mesafe koymayan içeriden bir ses anlatıyor. Eril dille bağını koparmış naif bir üslup can veriyor öykülere. Metinler arasındaki dikiş izleri, öyküler okuruyla buluştukça belirginleşiyor.
Eylem Ata Güleç, birike çözüle, derlene dağıla ama yaşadığı coğrafyaya benzer mütevazi bir cesurlukla dökmüş öykü dağının eteğine sözcüklerini. Bir ateş yanıyor öykülerinde. Alevlerin kızılı kimi zaman yüzünüzde oynaşıyor, kimi zaman sıcağını hissediyorsunuz alnınızda. Ama yok, ateşi anlatmıyor Eylem Ata Güleç. Ateşi zaten metnin bir köşesinde yakmış, sıcağını, harını duyun diye. Onun anlattığı başka bir şey. Ateşin gölgesinde, kıyısında, ta içinde harlanan, küllenen, soğuyan yaşamları anlatıyor o. Ateşin kıyısında yazıp da ateşi anlatmamak, ama onu hissettirmek, metnin baş köşesine buyur edip de ondan bahsetmemek ustalık işi. Eylem Ata Güleç ilk kitabında bu ustalığı gösteren ender yazarlardan biri olarak çıkıyor okurun karşısına.
Boşlukta Büyüyen, kazındıkça içe gömülen öykülerden oluşuyor. Kor içinde çırpınırken birlikte olmanın, yalnız olmanın, ölümlerin ve yaşıyor olmanın çetelesini, hesabını tutarak. Mahcup değil, cesur bir yaşam çağrısını da ihmal etmeyerek. Çocukların ellerindeki oyuncakların yüzü suyu hürmetine, dağıtıyor mürekkebi. Boşlukta büyüyen, boşlukta kendini var eden hayata inanarak. Hala...