“Ama sonraki haftalarda yazmak istedin, yazmak istiyordun, çünkü anlatacak hikâyelerin vardı. Amerika’daki insanların şaşırtıcı açıklığını, annelerinin kanserle savaşmasını, gelinlerinin erken doğum yapışını nasıl hevesle anlattıklarını; gizlemeniz gereken ya da yalnızca onlara iyilik dilemeleri için aile üyelerine anlatabileceğiniz şeyleri yazmak istiyordun. İnsanların tabaklarında ne çok yemek bıraktıklarını ve birkaç doları sanki bir kurbanmış, ziyan ettikleri yemek bir adakmış gibi buruşturup bırakmalarını yazmak istiyordun. Birden ağlamaya ve annesinin sarı saçlarını çekiştirmeye başlayan, menüleri masadan atan çocuğu ve ailesinin beş yaşlarındaki bu çocuğu susturmak yerine, onun isteğine boyun eğip hep beraber kalkıp gittiklerini y
“Ama sonraki haftalarda yazmak istedin, yazmak istiyordun, çünkü anlatacak hikâyelerin vardı. Amerika’daki insanların şaşırtıcı açıklığını, annelerinin kanserle savaşmasını, gelinlerinin erken doğum yapışını nasıl hevesle anlattıklarını; gizlemeniz gereken ya da yalnızca onlara iyilik dilemeleri için aile üyelerine anlatabileceğiniz şeyleri yazmak istiyordun. İnsanların tabaklarında ne çok yemek bıraktıklarını ve birkaç doları sanki bir kurbanmış, ziyan ettikleri yemek bir adakmış gibi buruşturup bırakmalarını yazmak istiyordun. Birden ağlamaya ve annesinin sarı saçlarını çekiştirmeye başlayan, menüleri masadan atan çocuğu ve ailesinin beş yaşlarındaki bu çocuğu susturmak yerine, onun isteğine boyun eğip hep beraber kalkıp gittiklerini yazmak istiyordun. Lagos’taki büyük sitelerin önünde bekleyen bekçilere benzeyen, eski püskü giysiler ve parçalanmış lastik ayakkabılar giyen zengin insanları yazmak istiyordun. Zengin Amerikalıların zayıf, yoksul Amerikalıların şişman olduğunu ve çoğunun büyük ev ve arabaları olmadığını yazmak istiyordun.”
Feminist Manifesto’nun yazarı Chimamanda Ngozi Adichie’den, Amerika’da ve Nijerya’da geçen, sürgüne, köksüzlüğe, aşka, kadınlığa ve erkekliğe dair on iki olağanüstü öykü.