Tanrı sanki yazgımız sadece bizim elimizden çıkmış gibi sokağımızın yaslandığı cümlelere şöyle bir bakmış, edebi olmadığına kanaat getirip okumadan kapatıvermişti "Gecikmiş Adalet" kitabını üzerimize. Artık tek kelime düşmeyecek sanırken payımıza, sokak kendi kalemini demirden yontmuş, son satırı yazsın diye, güvercin besleyen, mobileti ile kulak zarlarımızı baştan sona çizen Çorumlu Ekrem'in ortanca oğlunun eline vermişti. O da; bir akşamüstü, sırf güvercinler bahçesine pisliyor diye ağzını açan Kemal amcaya şöyle bir bakıp, elindekini cevap niyetine indirivermişti tepesine.
Delinmiş parmak uçlarına bakıyor şimdi. Kırılmış tırnaklarına. Küskün bir ifadeyle kıvrılmış dudakları. Eskiden dalağının oldğu yeri yokluyor durmadan. Keşke
Tanrı sanki yazgımız sadece bizim elimizden çıkmış gibi sokağımızın yaslandığı cümlelere şöyle bir bakmış, edebi olmadığına kanaat getirip okumadan kapatıvermişti "Gecikmiş Adalet" kitabını üzerimize. Artık tek kelime düşmeyecek sanırken payımıza, sokak kendi kalemini demirden yontmuş, son satırı yazsın diye, güvercin besleyen, mobileti ile kulak zarlarımızı baştan sona çizen Çorumlu Ekrem'in ortanca oğlunun eline vermişti. O da; bir akşamüstü, sırf güvercinler bahçesine pisliyor diye ağzını açan Kemal amcaya şöyle bir bakıp, elindekini cevap niyetine indirivermişti tepesine.
Delinmiş parmak uçlarına bakıyor şimdi. Kırılmış tırnaklarına. Küskün bir ifadeyle kıvrılmış dudakları. Eskiden dalağının oldğu yeri yokluyor durmadan. Keşke örtebilse içini yakan her şeyi böyle bir sagı beziyle. Ama olmuyor. Elinden diline, dilinden yüzüne bulaşıp duran acısı, gözlerinde tünüyor şimdi. "Geçmiş olsun," diyen kadınlara bakıyor yattığı yerden, geçip gidemiyor. Çıkış yok. Bu odadan, bu acıdan.
Hasibe Özdemir