YA OLURSUN YA ÖLÜRSÜN! “Albız alacak değil ya, elbet uçmağa varacağım.” Son bir gayretle sol bacağını uzattı, kocaman eliyle kasığından bacağını sıkıp kanamayı kesti, elini sabitledi. “İyi ihtimalle on dakikam var, hadi bakalım.” Sakinleşti, kalp atışlarını yavaşlattı. Çocukluğunu düşünerek ölüm uykusuna daldı. İlk değildi, son olmayacaktı. O sadece sırası gelmiş kişi, kadim yazgının devamıydı... “…Devlet ebet müddet, seçilmiş seçilmemiş fark etmez. Biz sadece o yolda birer çakıltaşıyız…” Bir bedende dört hayat, üç farklı ülke… Her zerresini vata
YA OLURSUN YA ÖLÜRSÜN! “Albız alacak değil ya, elbet uçmağa varacağım.” Son bir gayretle sol bacağını uzattı, kocaman eliyle kasığından bacağını sıkıp kanamayı kesti, elini sabitledi. “İyi ihtimalle on dakikam var, hadi bakalım.” Sakinleşti, kalp atışlarını yavaşlattı. Çocukluğunu düşünerek ölüm uykusuna daldı. İlk değildi, son olmayacaktı. O sadece sırası gelmiş kişi, kadim yazgının devamıydı... “…Devlet ebet müddet, seçilmiş seçilmemiş fark etmez. Biz sadece o yolda birer çakıltaşıyız…” Bir bedende dört hayat, üç farklı ülke… Her zerresini vatanı için bin parçaya bölmüş bir çocuk… Onun adı Buğra! Efsaneye göre Türkler ne zaman zora düşse içlerinden bir kahraman çıkar. Buğra-Biz Bu Vatanın “Adsız”larıyız, Türk mitolojisinden esinlenerek kurgulanmış bu topraklara ait “gerçeküstü” bir karakterin oldukça gerçekçi hikâyesi.