“Ya polise haber vermek ya da bir an evvel sıvışmak gerekiyordu. Sıvışmak akıllıca değildi. Ne de olsa alt kattaki gürbüz kadın bizi görmüştü. Ayrıca eve girdiğim andan beri kapılara dokunmuştum. Bir dolu yerde parmak izi bırakmıştım. Hoş, bizim polis pek bunlarla uğraşmazdı ama yine de tedbirli olmak gerekirdi.”
O sabah gazetelerin üçüncü sayfasında bir haber yer alıyordu: “Müşterisiyle anlaşamayan bir travesti kafası parçalanarak öldürüldü.” Sebep olarak nefsi müdafaa gösteriliyordu. Ancak durumun hiç de öyle olmayacağının en azından bir kişi farkındaydı.
Kahramanımız bu defa kendi kulübünd
“Ya polise haber vermek ya da bir an evvel sıvışmak gerekiyordu. Sıvışmak akıllıca değildi. Ne de olsa alt kattaki gürbüz kadın bizi görmüştü. Ayrıca eve girdiğim andan beri kapılara dokunmuştum. Bir dolu yerde parmak izi bırakmıştım. Hoş, bizim polis pek bunlarla uğraşmazdı ama yine de tedbirli olmak gerekirdi.”
O sabah gazetelerin üçüncü sayfasında bir haber yer alıyordu: “Müşterisiyle anlaşamayan bir travesti kafası parçalanarak öldürüldü.” Sebep olarak nefsi müdafaa gösteriliyordu. Ancak durumun hiç de öyle olmayacağının en azından bir kişi farkındaydı.
Kahramanımız bu defa kendi kulübünde çalışan Buse’nin cinayetindeki sır perdesini aralamaya çalışıyor. Ancak perdenin arkasında bir arapsaçı ile karşılaşıyor. Keskin zekâsı ve dostlarının da yardımıyla bu cinayeti de çözmeye uğraşıyor.
Mehmet Murat Somer, Hop-Çiki-Yaya serisinin ikinci kitabı Buse Cinayeti ile siyasetten medyaya ve iş dünyasından mafyaya uzanan bir ilişkiler ağına çomak sokmaya davet ediyor bizleri.