"Bilim kültünün dinin yerini aldığı bir toplumda nükleer şefleri, en kutsal ikonlar –Sovyet devletinin temelleri– arasındaydı. Gururlarının kırılmasına izin verilmesi, SSCB’nin üzerine inşa edildiği tüm sistemin bütünlüğünü zayıflatırdı.
Onlar suçlu görülemezdi."
1986 yılının Nisan ayında, Ukrayna’nın kuzeyinde bulunan Pripyat kasabası, insanlığın görüp görebileceği en korkunç gecelerden birine tanıklık etti. Sovyetler Birliği’nin en büyük nükleer santrali
Çernobil’de meydana gelen patlama, dünyanın kaderini sonsuza dek değiştir
"Bilim kültünün dinin yerini aldığı bir toplumda nükleer şefleri, en kutsal ikonlar –Sovyet devletinin temelleri– arasındaydı. Gururlarının kırılmasına izin verilmesi, SSCB’nin üzerine inşa edildiği tüm sistemin bütünlüğünü zayıflatırdı.
Onlar suçlu görülemezdi."
1986 yılının Nisan ayında, Ukrayna’nın kuzeyinde bulunan Pripyat kasabası, insanlığın görüp görebileceği en korkunç gecelerden birine tanıklık etti. Sovyetler Birliği’nin en büyük nükleer santrali
Çernobil’de meydana gelen patlama, dünyanın kaderini sonsuza dek değiştirecek bir felaketti. Ancak bu trajedinin ardında yatan gerçek, daha önce hiç bu kadar çarpıcı ve insani bir şekilde anlatılmamıştı... Ta ki şimdiye kadar.
Çernobil sadece bir nükleer kaza değil; aynı zamanda insanlığın doğa üzerindeki egemenlik arayışının acı bir hatırası. Bu felaket, radyasyonun korkunç etkilerinin yanı sıra insanın kendi yarattığı teknolojik canavarla baş etme çabasının hikâyesidir.
Bu trajik olay gizlilik politikalarıyla, propagandalarla ve yanlış bilgilerle dolu bir perdenin ardında uzun süre kapalı bir kutu olarak kaldı.
Ancak şimdi, Higginbotham’ın kalemiyle gerçeğe bir adım daha yaklaşıyoruz.
İnsanlık tarihinin yüzleştiği en büyük felaketlerden biri olan Çernobil’in ardındaki sır perdesi aralanıyor…