Canınızdan bezmişsiniz, bir asalak gibi, hiç kimseye hiçbir şey vermeden, dünyaya hiçbir güzellik katmadan yaşıyorsunuz; bir fazlalıksınız burada, üstelik burada var olmaya layık olanların payından yiyor, içiyorsunuz. Umut olmasa, böyle bir ruh hali içinde burada bir dakika daha durulur mu? Evet, iyi kötü bir umut olmasa insan kendine bir hekim arar mı?
Aniden yutkunma problemi baş gösteren bir kadın psikoterapi seanslarına başlar ve ardı ardına açılan kapıların ardında en az bir sfenks kadar soğuk ve mesafeli olan doktoruyla kırılgan ama bir o kadar da umut verici bir “kendini keşfetme&
Canınızdan bezmişsiniz, bir asalak gibi, hiç kimseye hiçbir şey vermeden, dünyaya hiçbir güzellik katmadan yaşıyorsunuz; bir fazlalıksınız burada, üstelik burada var olmaya layık olanların payından yiyor, içiyorsunuz. Umut olmasa, böyle bir ruh hali içinde burada bir dakika daha durulur mu? Evet, iyi kötü bir umut olmasa insan kendine bir hekim arar mı?
Aniden yutkunma problemi baş gösteren bir kadın psikoterapi seanslarına başlar ve ardı ardına açılan kapıların ardında en az bir sfenks kadar soğuk ve mesafeli olan doktoruyla kırılgan ama bir o kadar da umut verici bir “kendini keşfetme” yolculuğuna çıkar. “Aktarım”, “bağlanma”, “karşı aktarım” gibi açıklanması zor kavramlarla ilerleyen bu yolculuk zamanla sadece kendisinin değil doktorunun da yolculuğu haline gelir.
Gülayşe Koçak, ilk romanı Çifte Kapıların Ötesi’nde terapi ortamında bir araya getirdiği karakterlerle çağımıza ait meselelerin izini sürüyor.