“Pala bıyıklı iri bir levent sanki bir adam görüntüsünde. İri siyah çatık kaşlarının altında iri gözleri parlıyordu. Kendimi yaşam yolumun ortasında buldum. Kendi yolumu kaybettim. Gençtim daha, çocuk yaştaydım. Yüzüm o zamanlara uyuyordu. Belki de yüzler belirli bir zamana ait olabilir. Buna saç kesimleri mi sebep oluyordu. Hayır, daha fazlası vardı. Bu şekilde o dönemin özelliklerini taşıyordu.
Kurallarla yaşanan zamanlar, dürüst ifadeler vardı, dahası o zamanlar insanlar düz mantıkla düşünüyorlardı. Daha çok belaya bulaşıyorlar, zifiri gece karardığında birden ortaya ç
“Pala bıyıklı iri bir levent sanki bir adam görüntüsünde. İri siyah çatık kaşlarının altında iri gözleri parlıyordu. Kendimi yaşam yolumun ortasında buldum. Kendi yolumu kaybettim. Gençtim daha, çocuk yaştaydım. Yüzüm o zamanlara uyuyordu. Belki de yüzler belirli bir zamana ait olabilir. Buna saç kesimleri mi sebep oluyordu. Hayır, daha fazlası vardı. Bu şekilde o dönemin özelliklerini taşıyordu.
Kurallarla yaşanan zamanlar, dürüst ifadeler vardı, dahası o zamanlar insanlar düz mantıkla düşünüyorlardı. Daha çok belaya bulaşıyorlar, zifiri gece karardığında birden ortaya çıkıyorlardı. Dünyanın en korkusuz adamının bile ödü patlar.
İşte Has Çöğmenlinin durumu çok vahimdir. Sol elindeki Gıyasettin yüzüğünü en kalabalık yerdeki şeytanlara tutunca onun ışığından sersem karatavuk oluyorlardı. Milyonlarca civciv arkalarında geziniyordu. Elli kuruşluk Gıyasettin’in sihirli yüzüğünü şeytanlara tutunca kayboluyorlar ve gölgeleri onun yüzüne yansıyordu.
Sihirli yüzüğündeki ışık sönünce herkes önce gülümsüyor, sonra sana sorarız dercesine somurtuyordu. Kötülükten korunmak için gökyüzüne bakıyordu. Yıldızların renkleri sönüyordu. Sanki onu kurtarmak ister gibi hepsi birden alçalıyordu. Sönen yıldızlar yere düşünce anında kül oluyordu.”