“Bu sabah bile kimse beni önemsemiyor. Ama ben biliyorum. Önemliyim ben. Biliyorum. Bunu bilerek hareket etmek benim vazifem. Kendi önemimin muhafızıyım. Çocukluğumdan bu yana ben korudum onu. (...) Gökyüzü yırtıldığında William ismi benim oldu. Kendimi bu isimle bildim. William ismi küçük bir evmiş de beni bağrına basmış gibi o isimde yaşadım. Ne zaman bu isimle seslenilse veya kendi varlığımdan söz etmek için bu ismi ansam, cevap vermek için ön kapısına gittim.”
Yıllar boyunca kız kardeşiyle kentin dışında yaşayan ve her mesai günü s
“Bu sabah bile kimse beni önemsemiyor. Ama ben biliyorum. Önemliyim ben. Biliyorum. Bunu bilerek hareket etmek benim vazifem. Kendi önemimin muhafızıyım. Çocukluğumdan bu yana ben korudum onu. (...) Gökyüzü yırtıldığında William ismi benim oldu. Kendimi bu isimle bildim. William ismi küçük bir evmiş de beni bağrına basmış gibi o isimde yaşadım. Ne zaman bu isimle seslenilse veya kendi varlığımdan söz etmek için bu ismi ansam, cevap vermek için ön kapısına gittim.”
Yıllar boyunca kız kardeşiyle kentin dışında yaşayan ve her mesai günü sahibi olduğu istihdam ofisini açmak için Londra’ya gelen William Corker, kurduğu romantik bağımsızlık hayallerini gerçekleştirmek için nihayet vaktinin geldiğini düşünen 63 yaşındaki bekâr bir münzevidir. Hayatının gidişatını değiştirmeye niyetlendiği gün, karşılaştığı herkesin yazgısının kesiştiği özel bir gün olacaktır
Bir nevi James Joyce’un Leopold Bloom’unu andıran karakteri William Corker ile John Berger, hayatın getirdiklerinin insan bilincinin katmanlarında hangi biçimlere girdiğinin, komik, dramatik ve trajik yönleriyle edebi bir portresini ortaya koyuyor.
“Deneyimi nasıl işleriz? Kamusal benliklerimiz gerçek kimliklerimizi hapsetmek zorunda mıdır? Değişen bir dünyada kişisel yazgı anlamlı mıdır? Bu sorular Britanyalı Berger’ın 1963 tarihli ilginç romanında cevabını araştırdıklarından bazıları...” – Kirkus Review