"Geçenlerde karşı inşaatta oynarken dirseğimi çarpmıştım duvara. Öyle hızlı da değildi ama dirseğimden kalbime bir elektrik gitmişti de bir anda kalbimi ağlatmıştı sanki. Onun gibi bir acı var işte. Sadece dirseğimi değil her yerimi çarpmışım gibi; gözümden kalbime, karnımdan kalbime, dilimden kalbime, kalbimden her yanıma yayılan bir acı, bir elektrik var. Geçmiyor."
Dilsiz Annelerin Sessiz Çocukları'nı okurken, kelimelerden size doğru yayılan bir elektrik hissederseniz şaşırmayın.
Ayşegül Kocabıçak yaşamımızın içinde olan, sürekli karşılaştığımız olayları anlatıyor öykülerinde. Bazen görmezden geldiğimiz, görüp sesimizi çıkartmadığımız, sesimizi çıkartsak susturulduğumuz olaylar.
Bazen kömür madeninde kaybettiği babası için sessizleşen, bazen dedesinin annesine yaptıklarına anlam veremeyen, bazen mahalledeki her olay için annesinin dövülmesine sesini çıkartamayan, cezaevinde uğradığı tecavüzü anlatamayan çocuklar var kitapta.
Ya kadınlar, kocası için susan, çocuğu için susan, toplum öyle öğretti diye susan kadınlar. Dillerini, seslerini kaybeden kadınlar. Dilsizliklerini bir gelenek gibi çocuklarına taşıyan kadınlar.
Öyküleri okudukça ne kadar tanıdık olduklarını fark edeceksiniz.
Bizim, her birimizin öykülerinin anlatıldığını fark edeceksiniz.
Bir elektrik başlayacak dilinizin ucundan nereye gideceği belli olmayan.
Sonra belki dilimiz çözülecek...
Belki de dilsiz ve sessiz olmaya devam edeceğiz...