“Kendisi hakkında çok şey bilen insan, onun hakkında da çok şey öğrenmiş demektir.
İnsanlığın nihai bir ölçütü olacaksa bu, Dostoyevski’den başkası olamaz.”
Stefan Zweig, Yalnızlığın Keşfi’nde 19. yüzyılın en büyük yazarlarından biri olarak gördüğü Dostoyevski’yi müthiş bir saygıyla anlatır. Zweig, hayatı acılar içinde geçen büyük yazarın benliğinin her bir zerresine ulaşmaya, onu anlamaya ve okurlara ısrarla hatırlatmaya çabalar. Dostoyevski bir elinde mumla ruhun karanlık dehlizlerinde dolaşırken, bütün amacı o dehlizlerin sonundaki parlak ışığa ulaşmaktır. Bir labirent
“Kendisi hakkında çok şey bilen insan, onun hakkında da çok şey öğrenmiş demektir.
İnsanlığın nihai bir ölçütü olacaksa bu, Dostoyevski’den başkası olamaz.”
Stefan Zweig, Yalnızlığın Keşfi’nde 19. yüzyılın en büyük yazarlarından biri olarak gördüğü Dostoyevski’yi müthiş bir saygıyla anlatır. Zweig, hayatı acılar içinde geçen büyük yazarın benliğinin her bir zerresine ulaşmaya, onu anlamaya ve okurlara ısrarla hatırlatmaya çabalar. Dostoyevski bir elinde mumla ruhun karanlık dehlizlerinde dolaşırken, bütün amacı o dehlizlerin sonundaki parlak ışığa ulaşmaktır. Bir labirent varsa çıkış da vardır ve kazanan, hayat olacaktır.