DÜNYA HAKKINDA DAHA FAZLA SORU
Phil ve Sophie
Ina Schmidt
Düşünceler bazen konfeti gibi neşeyle savrulur, bazen de yıldızlar gibi ışıl ışıl parlar.
Phil ve Sophie, zihnin sınırlarını merakla zorlayan iki yakın dosttur. Onlar için felsefe, yalnızca kitaplarda saklı değil; konuşmalarda, sessizliklerde, gülüşlerde ve birlikte sorulan sorularda gizlidir. “Her zaman doğruyu mu söylemeliyim?”, “Korku hangi renktir?”, “Aslında ben kimim ve neden?” gibi sorular, tek bir yanıt beklemez ama düşünmeye cesaret eden herkesi bir yolculuğa davet eder. &Ccedi
DÜNYA HAKKINDA DAHA FAZLA SORU
Phil ve Sophie
Ina Schmidt
Düşünceler bazen konfeti gibi neşeyle savrulur, bazen de yıldızlar gibi ışıl ışıl parlar.
Phil ve Sophie, zihnin sınırlarını merakla zorlayan iki yakın dosttur. Onlar için felsefe, yalnızca kitaplarda saklı değil; konuşmalarda, sessizliklerde, gülüşlerde ve birlikte sorulan sorularda gizlidir. “Her zaman doğruyu mu söylemeliyim?”, “Korku hangi renktir?”, “Aslında ben kimim ve neden?” gibi sorular, tek bir yanıt beklemez ama düşünmeye cesaret eden herkesi bir yolculuğa davet eder. Çünkü birlikte düşünmek, bazen tek başına düşünmekten çok daha derin bir keşiftir. Bu öyküler, çocukların içindeki düşünürle tanışmasına aralanan zarif kapılar gibi. Hafifçe itildiğinde bile büyük sorular fısıldıyor içeriye.
Schmidt’in yalın ama derin anlatımı, felsefeyi ulaşılmaz bir kule olmaktan çıkarıp gündelik yaşantının içine yerleştiriyor. Her soru bir adım, her sayfa bir keşif. Düşünen, soran, birlikte anlam arayan ve düşüncenin gölgesinde serinlemek isteyen herkes için zamansız bir yolculuk.
***
Kocaman bir huş ağacının altı… Sıkı dostlar Phil ve Sophie’nin en sevdikleri yer burası. Ne zaman orada buluşsalar, kafalarındaki düşünceleri serbest bırakırlar ve hayatla ilgili sorulara birlikte cevap ararlar. Çoğu zaman bu böyledir; insan, biriyle konuşurken daha kolay düşünür. Elbette her sorunun kesin bir cevabı yoktur ama her soru, birlikte düşünmek ve zihinsel bir yolculuğa çıkmak için davettir.
Phil ve Sophie’den on iki felsefi öykü daha…
Herkesin bir sırrı var mı?
İyi davranış neye denir?
Cesur olmak ne anlama gelir?
Korkunun rengi var mı?
Bir şeyi gerçekten bildiğimi nasıl anlarım?
Tema: Kim olduğumuz
Kavramlar ve Anahtar Sözcükler: Felsefe, Filozoflar, Arkadaşlık, Hayal gücü, ERDEMLER, DUYGULARIMI TANIYORUM, Bakış açısı, Değişim, Öğrenme, Keşif, Kendini tanıma, Öz düzenleme, Farklılıklar, İletişim, Çözümleme, Çıkarım yapma, Yorumlama, Sentezleme
Tutum ve Değerler: Merak, Yaratıcılık, İstekli olma, Duyarlılık, Dürüstlük, Sevgi, Saygı, Sorumluluk, Yardımseverlik
Profil Öğeleri: Sorgulayan, Düşünen, Dönüşümlü düşünen
10+ / 4-5-6. Sınıf
KİTAPTAN
İyilik yapmak genelde insanın içini ısıtır, değil mi? Ama bazen hiç de öyle olmuyor. Çünkü kimi zaman yan gelip yatmak, hiçbir şey yapmamak çok daha çekici. Yine de içimizde bir ses, doğru olanı yapmanın iyi olduğunu fısıldıyor, canımız hiç istemese bile. Peki, nedir bu "iyi" denen şey? İyi olan her zaman doğru mudur? İyi bir şey yapmaya karar verdiğimizde, bunu kendimiz mi seçmeliyiz?
İşte Phil ve Sophie'nin okul yolunda, sabah sabah çözmeye çalıştığı bu sorular tam bir kafa karıştırıcı yumak!
İYİLİK NE DEMEKTİR?
"Dedem hep der ki, her gün bir iyilik yapmalısın, o zaman dünya daha güzel bir yer olur. Ne demek istediğini tam anlamasam da bu aslında kulağa hoş geliyor. Düşünsene, herkes her gün 'iyi' bir şey yapsa… Tıpkı diş fırçalamak ya da sabah okula bisikletle gitmek gibi sıradan bir şey. Ne dersin?”
Sophie okul çantasını bisikletinin bagajına bağlarken, Phil hâlâ ceketini spor çantasına tıkıştırmaya çalışmaktadır.
“Evet, ah bir de şu çanta biraz daha büyük olsaydı! O zaman en azından her şey içine sığardı” diye homurdanır Phil. Sonunda ceketinin ikinci kolunu da çantaya tıkıştırmayı başarır ve çantayı sırtına atar.
Sophie düşünceli bir şekilde, “Tamam da ne kadar büyük olursa olsun, bir spor çantası iyi bir şey yapmış sayılmaz” der ve birden derin düşüncelere dalar. “Peki, bu kadar çok farklı iyi şey varken, neyin gerçekten iyi olduğunu nasıl bileceğiz?”
Phil'e kafa karışıklığıyla bakar ve bisikletine biner. “Yani demek istediğim şu: Bu iş o kadar da basit değil. Mesela, anneanneme yemek yapmakta yardım ediyorum. Bu iyi bir davranış mı yoksa sadece kibarlık mı? Ya da eğlenceli bir şey mi, diyelim ki vişneli kek yapıyorsak?” Gözüne düşen bir tutam saçı üfleyerek kenara atar. “Yani ıspanak yaptığımızda iyi bir davranış oluyor da kek yaptığımızda olmuyor mu? Saçma değil mi?”
Phil, “Belki de önemli olan ne yaptığın değil, kime yardım ettiğindir. İster ıspanak ister kek... Mesela okulda pasta satışı yapıp okul bahçesi için bağış topladığımızda olduğu gibi.”
Sophie, “Evet, haklısın. Evet, doğru. O zaman bu iyilik hem bana hem de başkalarına mutluluk getirmeli, değil mi?” diye sorar. Konu hakkında düşünmeye devam eder. “Mesela sabahları bisikletle okula gitmeye hiç hevesim olmadığında, annemin beni arabayla okula götürmesi benim için iyi gibi görünür. Ama sadece kendim için iyi olanı düşünmekten vazgeçersem, aslında bu pek de iyi bir fikir değil. Çünkü o zaman okula giden bütün yollar tıkanır ve çevre için kötü olur.”
Phil de konuya iyice dalar. “Bak, şöyle düşün: Bazen yaptığımız şeyler bize keyif veriyor ama herkes aynı şeyi yapsa ortalık karışır. Yani 'iyi bir şey' yapmadan önce, bu kimin için, nasıl iyi olacak diye değerlendirmek lazım.”
Sophie düşünceli bir şekilde, “Anladım. Demek ki 'iyi bir davranış' aslında sonuçlarını ve nedenlerini bilmekle ilgili. Mesela okula arabayla gitmenin iyi yanlarını saymaya kalksam, bisikletle gitmenin iyi yanları kadar söyleyecek çok şey bulamam. Demek istediğin bu mu?”
Phil, Sophie'nin bu karmaşık düşünceleri böyle güzel özetlemesine sevinir.
“Aman, acele etmemiz lazım!” der Phil. Kol saatine bakar. “İlk ders neredeyse başlayacak.” Ama Sophie bunun yerine aniden fren yapar. “Hey, ne oldu?” diye sorar Phil. Sophie yola bakar. Bisikletinin yanında küçük bir kurbağa oturmaktadır.
“Bu kurbağa yolu tek başına geçemez ki. Onu burada öylece bırakamayız” der Sophie. Bisikletini kenara çeker. “Hadi, şuradaki küçük yeşil alana götürelim onu hızlıca. Birkaç dakika geç kalsak sorun olmaz, sonuçta oldukça iyi bir sebebimiz var.”
“Haklısın” diye cevaplar Phil. Sophie sırıtarak, “Hem bak, bugünkü iyi davranışımızı da gerçekleştirmiş olacağız” der ve kurbağayı nazikçe eline alır.
***
Sophie düşünceli bir şekilde, “Aslında hiçbir şey aynı kalmıyor” der. “Bazen öyle görünse de hep beklemediğimiz şeyler oluyor.”
Okul çantasını karıştırırken su şişesini bulur. Kapağını açarken Phil'e bakar.
“Sence hayat hep böyle sürprizlerle mi dolu olacak?” İki arkadaş, okulun ilk gününden sonra bahçedeki küçük banka oturmuşlardır. Çitin kenarındaki ağaçtan kopardıkları bir elmayı paylaşırlar.
***
Bazı şeylerin kuralları olması şarttır. Yoksa ortalık karışır. Mesela trafik ya da futbol maçı. Bunlar kuralsız olmaz. Düşünsene, futbolda herkes bildiği gibi oynasa, sahada toplar uçuşsa… Eğlenceli olurdu belki ama artık buna futbol denmezdi. Her şeye de kural koymaya gerek yok, bazısı kendi haline bırakılınca daha güzel oluyor. Önemli olan şu: Nerede kural koymalı, nerede her şeyi akışına bırakmalı? İşte bunu öğrenmek lazım. Phil ile Sophie de bugün öğleden sonra tam da bunu anlamaya çalışıyor.
***
Bildigimi nereden biliyorum?
Eski zamanların en ünlü filozoflarından biri Sokrates'ti (MÖ 469-399). Sokrates, Yunanistan'da yaşamış ve Platon'un öğretmeni olmuş çok akıllı bir düşünürdü.
Platon, öğretmeni Sokrates'in birçok düşüncesini yazmıştı. Bunlardan biri de Sokrates'in ölüme mahkûm edilmeden önceki son konuşmasıydı. Bu konuşmada Sokrates çok ilginç bir şey söylemiş: “Bildiğim tek şey, hiçbir şey bilmediğimdir.”
Bu ne demek biliyor musun? Sokrates, hayattaki büyük sorular hakkında her şeyi tam olarak bilemeyeceğimizi söylüyor. İşte bu farkındalığın, iyi bir hayat sürmek için çok önemli olduğunu düşünüyor. Başka bir deyişle: Otobüsün yarım saat sonra geleceğini veya evimizin, tuğlaları doğru dizersek yıkılmayacağını bilebiliriz. Öte yandan gelecek yıl ne olacağını veya arkadaşlarımızla her zaman arkadaş kalıp kalmayacağımızı asla tam olarak bilemeyiz.
Bazı şeyler üzerinde anlaşıp onlara “bilgi” diyebiliriz ama Sokrates’in önemsediği, bilgimizin sınırları olduğunu da bilmemizdi. Yani hem bildiklerimiz hem de bilmediklerimiz hakkında düşünmemiz onun için önemliydi.