Her yıl adı Nobel adayları arasında geçen, Portekiz’in yaşayan en büyük yazarı Antunes, “Dünyanın sonundaki yer”i anlatıyor.
“İnanılmaz bir düzyazı ve hayalgücü. Dünyanın Sonundaki Yer, beni öylesine derinden etkiledi ki hemen kendi romanımı yazmaya döndüm, Antunes gibi yazmak istedim ve başarısız oldum.”
- Viet Thanh Nguyen
“Kaçığın teki muhteşem bir hikaye anlatıyor. Halüsinasyonlar, savaş, acı ve tatlı hatıralar. Dünyanın Sonundaki Yer, çaresizliğin edebiyattaki doruğu.”
- Larry Rohter, New York Times
“Antunes, Poe’nun ruhu tarafından ele geçirilmişçesine tekinsiz bir rüya anlatıyor, gerçekten yaşanmış bir rüya. Öyle bir dünya anlatıyor ki, öylesine derinden ve kes
Her yıl adı Nobel adayları arasında geçen, Portekiz’in yaşayan en büyük yazarı Antunes, “Dünyanın sonundaki yer”i anlatıyor.
“İnanılmaz bir düzyazı ve hayalgücü. Dünyanın Sonundaki Yer, beni öylesine derinden etkiledi ki hemen kendi romanımı yazmaya döndüm, Antunes gibi yazmak istedim ve başarısız oldum.”
- Viet Thanh Nguyen
“Kaçığın teki muhteşem bir hikaye anlatıyor. Halüsinasyonlar, savaş, acı ve tatlı hatıralar. Dünyanın Sonundaki Yer, çaresizliğin edebiyattaki doruğu.”
- Larry Rohter, New York Times
“Antunes, Poe’nun ruhu tarafından ele geçirilmişçesine tekinsiz bir rüya anlatıyor, gerçekten yaşanmış bir rüya. Öyle bir dünya anlatıyor ki, öylesine derinden ve kesin ki, dünya hiç daha önce böyle anlatılmamıştı diye düşünüyorsunuz. İnanılmaz.”
- William Giraldi, Daily Beast
“Dünyanın Sonundaki Yer’i okuyacaksınız ve adil olmayan bir savaşın halüsinasyonlarını, alçaklığını, yozlaşmışlığını asla unutamayacaksınız. Tıpkı romanın kahramanı gibi.”
- Kai Maristed, Los Angeles Times
Doktor ve kan, doktor ve kan, doktor ve kan diyordu radyo, sağlık kulübesinin önünde askerler kollarını sıvamış kan vermek için bekliyorlardı, sedyelerde hareketsiz yaralıların gözleri kapalı, ağızlarının kenarından yavaşça nefes alıyorlardı, gece olunca vahşi köpekler tel örgünün etrafında havlıyordu. Hayvanları duyuyor musun, diye mırıldandı teğmen, sıcak nefesi kulağıma çarpıyordu; kibrit olmadığı için sigara arka arkaya yakılıyordu, Bize somut sonuçlar gösterin, diyordu albay ve bizim gösterecek yalnızca takma bacaklarımız, tabutlarımız, sarılık, sıtma, cesetler, harap olmuş araçlarımız vardı. Bu Berliet kamyonları altın değerinde, iki yana üç adam yerleştirip arabaların önündeki alanı önce kontrol edin diyordu Luso’dan arayan general çünkü kamyon, beş dakikada bedavaya yapılan bir adamdan daha gerekli ve daha pahalıydı ki bir aracın yapımı, vidalarının sıkılması haftalar ve aylar sürüyordu....
Sevgili aşkım, sorunsuz bir yolculuktan sonra yine Chiúme’deyim ve burada her şey bildiğin gibi aynı, biraz uzak fakat sakin, Vila Real veya Espinho’da iki yıl yaşamak veya zebra ve fillerle, zebraca ve filce konuştuğumu kızımıza anlatabileceğim Alentejo’da bir çiftlikte yaşamak gibi diye saçma sapan gülünç yalanlar yazıyordum vücudu olmayan bir kadına; cebimde senin renkli fotoğrafın, kısa saçların, güneş gözlüğün, kırmızı desenli bir elbiseyle bacak bacak üstüne atmış, deniz kenarında bir kayanın üzerinde oturmuş fotoğrafın, hem sendi hem de sen değildi, fotoğraftaki kim (ben?) diye kendime güldüm.