Kişisel anılarımızın zaman içinde, onları hatırladıkça ve anlattıkça değişmesi gibi, toplumsal hafızamızda yer etmiş olaylar ve hikâyeler de zaman içinde farklı anlatımlara ve anlamlara bürünürler. Tarih, zaman çizelgesinde gerçekleşmiş olaylarla bu bozulmanın bir tür birleşimidir ve bunlar çoğu zaman dünyanın neden bu durumda olduğunu açıklamak ve özellikle belirli bazı siyasi ya da toplumsal düzenlemeleri savunmak ya da “meşrulaştırmak” için kullanılırlar. Ancak bu efsaneleştirme yalnızca eski hikâyelerle ilgili değildir: Rönesans gibi uzun bir sürece yayılan değişimler de zaman içinde farkl
Kişisel anılarımızın zaman içinde, onları hatırladıkça ve anlattıkça değişmesi gibi, toplumsal hafızamızda yer etmiş olaylar ve hikâyeler de zaman içinde farklı anlatımlara ve anlamlara bürünürler. Tarih, zaman çizelgesinde gerçekleşmiş olaylarla bu bozulmanın bir tür birleşimidir ve bunlar çoğu zaman dünyanın neden bu durumda olduğunu açıklamak ve özellikle belirli bazı siyasi ya da toplumsal düzenlemeleri savunmak ya da “meşrulaştırmak” için kullanılırlar. Ancak bu efsaneleştirme yalnızca eski hikâyelerle ilgili değildir: Rönesans gibi uzun bir sürece yayılan değişimler de zaman içinde farklı anlatım ve anlamlara bürünürler. Ünlü tarihçi Peter Burke, Efsaneler, Anılar ve Kimliklerin Gösterimi’nde bu düşünceden yola çıkarak tarih ve efsane arasında, gerçek ve gerçekdışılık ile özdeşleştirilen ikili karşıtlığı sorguluyor.
Okuru Demir Taç’tan Rönesans’a, XIV. Louis’nin etrafında yaratılmış olan Güneş Kral imgesinden yeniden inşa edilen ritüellere; efsaneler, gerçek olaylar ve efsaneleştirilmiş gerçek olaylar arasında bir yolculuğa çıkaran Peter Burke aynı zamanda tarih algımızı da mercek altına alıyor ve tarih üzerine yeniden düşünmemizi sağlıyor.