Ego
Ayn Rand’ın bir klasik haline gelmiş distopik öyküsü Ego, yeni bir Karanlık Çağ’ın hüküm sürdüğü bir gelecekte bireylerin ellerinden isimlerinin ve özgürlüklerinin alındığı “Biz” dünyasını konu alıyor.
İnsanlar yalnızca devlete hizmet etmek için yaşıyorlardı. Kadınlar ve erkekler yalnızca kontrollü bir şekilde Eşleşme Sarayı’nda bir araya geliyordu. Yaşlandıklarında da Faydasızlar Evi’nde ölümü bekliyorlardı. Beşikten mezara kadar herkes tek bir bütüne aitti: BİZ.
Ellerinde hiçbir şey kalmayan bu insanların arasında bir adam vardı; düşünmeye, aramaya ve sevmeye cesaret eden bir adam. Geleceğin karanlık çağında yaşıyordu. Sevgisiz bir dünyada kendi seçtiği bir kadına âşık olmaya cüret etti. Bilimin ve uygarlığın izine bile rastlanmayan bir çağda bilginin peşine düşme cesaretini gösterdi. Fakat işlediği en büyük suç bu değildi. Nihayetinde ölüm cezasına çarptırıldı çünkü affı olmayan bir günah işlemişti: Aklını kullanmayan insan sürüsünün önüne geçmişti. Kendi başına bir insan olmuştu. O kayıp, kutsal sözcüğü yeniden keşfetmişti: BEN.
Bireylere bir birey olma konusundaki azami ihtimalleri için tapıyorum, insanlıktansa bu ihtimalleri yaşamayı başaramadığı için tiksiniyorum.
–Ayn Rand