Denizli’den başka hiçbir yerde yaşanmamış olan “eğreti gelin” geleneğini el altından yürüten zengin aileler, ergen oğullarını kadın bedeniyle tanıştırıp evliliğe hazırlarken, kendi evlerinde özel döşeli bir oda açıyorlardı.
Bedenlerini karın tokluğuna delikanlılarına sunan bu kadınlar, eğreti gelinlikleri süresince yol yordam öğrenip bilgilenip, sahte bir mutlulukla yetinmek zorunda kalıyorlardı.
Kozalarını delip kelebek olmak isterlerse de, kızgın buhara sokulup canlanmaları önleniyor: Eline bohçasıyla yüreği tutuşturulan eğreti geline, “Bu evde işin bitti!” deniliyordu.
Evsiz barksız kaldığında bir zamanlar gelinlik yaptığı tutkulu erkekler bazen onları korumaları altına alsa da geçmişleri hep keskin ve kırıcıydı...
Denizli’den başka hiçbir yerde yaşanmamış olan “eğreti gelin” geleneğini el altından yürüten zengin aileler, ergen oğullarını kadın bedeniyle tanıştırıp evliliğe hazırlarken, kendi evlerinde özel döşeli bir oda açıyorlardı.
Bedenlerini karın tokluğuna delikanlılarına sunan bu kadınlar, eğreti gelinlikleri süresince yol yordam öğrenip bilgilenip, sahte bir mutlulukla yetinmek zorunda kalıyorlardı.
Kozalarını delip kelebek olmak isterlerse de, kızgın buhara sokulup canlanmaları önleniyor: Eline bohçasıyla yüreği tutuşturulan eğreti geline, “Bu evde işin bitti!” deniliyordu.
Evsiz barksız kaldığında bir zamanlar gelinlik yaptığı tutkulu erkekler bazen onları korumaları altına alsa da geçmişleri hep keskin ve kırıcıydı... Aşkları ise büyülü ve kalıcı...
“Eğreti gelinleri, onların delikanlılarını, Çökelez’i, Selmin’i ileri bir tarihe, bugüne getirdiğimde şehir şehir gezdirirken anlamsız bir bütünün içinde ufalanıp dağılıyorlar. Kuşku yok, onlar Göller Şehri’nde yaşadılar. İşleri, ünleri, gıcılı yağan kar zamanları, yarısı beyaz diğer yarısı pembe mayhoş, şehla, telli çekirdeksiz narları, buzdan kılıçlı çatılarıyla...”