Tanrı kavramı, ilk bakışta Varoluşçulukta kendisiyle mücadele edilen bir kavram olarak görünmesine rağmen durumun hiç de öyle olmadığı, filozoflarla derin bir tartışmaya girildiğinde kendiliğinden ortaya çıkan bir durumdur. Varoluşçu filozoflar içinde J. P. Sartre hariç hiçbir filozof, açık bir biçimde kendini tanrıtanımaz olarak konumlandırmaz; aksine başta Kierkegaard olmak üzere (Kierkegaard, Varoluşçu filozof olmamasına karşın felsefesi bu akımın gelişim süreci bağlamında oldukça etkilidir.) Marcel, Jaspers felsefelerinin temelinde Tanrı kavramı yatar. Jaspers, diğer ikisine göre bunu biraz daha örtük ve felsefeye daha fazla alan açmak için dolaylı yollardan yapar. Sartre, bu konuda görüşleri en açık filozoftur. Onun felsefesinin tem
Tanrı kavramı, ilk bakışta Varoluşçulukta kendisiyle mücadele edilen bir kavram olarak görünmesine rağmen durumun hiç de öyle olmadığı, filozoflarla derin bir tartışmaya girildiğinde kendiliğinden ortaya çıkan bir durumdur. Varoluşçu filozoflar içinde J. P. Sartre hariç hiçbir filozof, açık bir biçimde kendini tanrıtanımaz olarak konumlandırmaz; aksine başta Kierkegaard olmak üzere (Kierkegaard, Varoluşçu filozof olmamasına karşın felsefesi bu akımın gelişim süreci bağlamında oldukça etkilidir.) Marcel, Jaspers felsefelerinin temelinde Tanrı kavramı yatar. Jaspers, diğer ikisine göre bunu biraz daha örtük ve felsefeye daha fazla alan açmak için dolaylı yollardan yapar. Sartre, bu konuda görüşleri en açık filozoftur. Onun felsefesinin temeli de Tanrı’nın inkârına dayanır. Heidegger, bu konuyu tabiri caiz ise unutulmaya bırakmış, Tanrı’nın lehinde (Her ne kadar Gadamer onun için “O baştan beri Tanrı’yı arayan biriydi.” dese de...) ya da aleyhinde açık bir yargıda bulunmamıştır. Camus’nun Tanrı kavramına yaklaşımı da aşağı yukarı böyledir.