Macar yazar Ferenc Karinthy’nin başyapıtı kabul edilen Epepe bilinmeyen bir dil ve kültürde kaybolan bir dilbilimcinin hikâyesini anlatıyor.
Helsinki Dilbilim Kongresi’ne katılmak üzere uçağa binen Budai kendisini bambaşka bir ülkede bulur. Yerel dili ve yazıları bildiği hiçbir dile benzetemez. Hızla yükselen inşaatları, kalabalıkları, uzun kuyrukları, tuhaf prosedürleri ve âdetleriyle çözmesi zor, labirentvari bir büyükkente düşmüştür. Eve dönmekten başka çare yoktur ama dilini bilmeden bu yerden ayrılmak öyle kolay olmayacaktır
Macar yazar Ferenc Karinthy’nin başyapıtı kabul edilen Epepe bilinmeyen bir dil ve kültürde kaybolan bir dilbilimcinin hikâyesini anlatıyor.
Helsinki Dilbilim Kongresi’ne katılmak üzere uçağa binen Budai kendisini bambaşka bir ülkede bulur. Yerel dili ve yazıları bildiği hiçbir dile benzetemez. Hızla yükselen inşaatları, kalabalıkları, uzun kuyrukları, tuhaf prosedürleri ve âdetleriyle çözmesi zor, labirentvari bir büyükkente düşmüştür. Eve dönmekten başka çare yoktur ama dilini bilmeden bu yerden ayrılmak öyle kolay olmayacaktır. Budai bilimsel akıl yürütmelerle yerel dili çözmek ve birileriyle iletişim kurup derdini anlatabilmek için çeşitli taktikler dener, bu sırada başına belalar açılır. Yine de bir çıkış olduğu umudu hep vardır.
Ferenc Karinthy dil ve kültürün insanları nasıl etkilediğini ele alırken yabancılaşma ve kimlik arayışını da büyük bir beceriyle işliyor.
Kafka’nın Dava’sı, Huxley’nin Cesur Yeni Dünya’sı, Orwell’in 1984’üyle birlikte anılan Epepe’deki akıl almaz kentin her şeyi hem çok yabancı hem de çok tanıdık gelecek.