1892’te Hizmet gazetesinde tefrika edildikten sonra 1895’te kitap olarak neşredilen Ferdi ve Şürekâsı, Halid Ziya’nın “Edebiyat-ı Cedide” döneminde kaleme aldığı eserlerinden biridir. Yazarın İzmir dönemi romanlarının sonuncusu olan Ferdi ve Şürekâsı, aynı zamanda yazarının ustalık dönemini de müjdeleyen bir eser olarak öne çıkar. Mehmet Rauf tarafından tiyatroya da uyarlanan roman, aşkı ile zenginlik arasında tercih yapmak zorunda kalan İsmail Tayfur’un yaşadığı çatışmalara odaklanır ve arka planda zengin-fakir çatışması temasına eğilir. Girift ruh tahlilleriyle örülen Ferdi ve Şürekâsı, dönemin sosyal &ccedi
1892’te Hizmet gazetesinde tefrika edildikten sonra 1895’te kitap olarak neşredilen Ferdi ve Şürekâsı, Halid Ziya’nın “Edebiyat-ı Cedide” döneminde kaleme aldığı eserlerinden biridir. Yazarın İzmir dönemi romanlarının sonuncusu olan Ferdi ve Şürekâsı, aynı zamanda yazarının ustalık dönemini de müjdeleyen bir eser olarak öne çıkar. Mehmet Rauf tarafından tiyatroya da uyarlanan roman, aşkı ile zenginlik arasında tercih yapmak zorunda kalan İsmail Tayfur’un yaşadığı çatışmalara odaklanır ve arka planda zengin-fakir çatışması temasına eğilir. Girift ruh tahlilleriyle örülen Ferdi ve Şürekâsı, dönemin sosyal çevrelerini anlayabilmemiz açısından da Halid Ziya romanları içinde apayrı bir yerde durmaktadır. “İsmail Tayfur, burada, rüzgârların yekdiğerine çarpıştığı bu iskelede, bu kar altında, bu deniz karşısında, soğukta, uzun uzun düşünmek; tabiatın bu şiir ve huşuna tercüme-i hissiyat etmek istedi; iskelenin müntehasında bir halat direğinin üzerine oturdu, şemsiyesini kapadı, kalbini taşıran hissiyatı boşaltmaya muhtaç olan bu adam, karların altında, kışın bu gecesinde, gecenin bu vaktinde, orada yapyalnız, bir heyula-yı hülya gibi oturdu.”