Türkiye mimarlık ve yapı dünyasının duayenlerinden Doğan Hasol’un, 70 yılı aşkın bir süredir penceresinden tanık olduklarını aktardığı yeni kitabı Geleceğin Geçmişini Yemişler YEM Yayın tarafından yayımlandı.
Doğan Hasol, İstanbul Teknik Üniversitesi, Mimarlar Odası, Galatasaray Spor Kulübü, HAS Mimarlık, Yapı-Endüstri Merkezi, İMSAD, UICB gibi önemli kurum ve kuruluşlarda yönetici, mimar, akademisyen, yayıncı, reklamcı, yazar vb. olarak üstlendiği çok sayıda görevi uzun yıllar boyunca başarıyla yürüttü; hâlâ yürütüyor...
Doğan Hasol, bu görev zenginliği içinde yurtiçinde ve yurtdışında tanıştığı, birlikte çalıştığı; önemli, değerli, sıra dışı kişilerin de kaynaklığında, yaşadığı ilginç olayları, çevresinde olup bitenleri ve
Türkiye mimarlık ve yapı dünyasının duayenlerinden Doğan Hasol’un, 70 yılı aşkın bir süredir penceresinden tanık olduklarını aktardığı yeni kitabı Geleceğin Geçmişini Yemişler YEM Yayın tarafından yayımlandı.
Doğan Hasol, İstanbul Teknik Üniversitesi, Mimarlar Odası, Galatasaray Spor Kulübü, HAS Mimarlık, Yapı-Endüstri Merkezi, İMSAD, UICB gibi önemli kurum ve kuruluşlarda yönetici, mimar, akademisyen, yayıncı, reklamcı, yazar vb. olarak üstlendiği çok sayıda görevi uzun yıllar boyunca başarıyla yürüttü; hâlâ yürütüyor...
Doğan Hasol, bu görev zenginliği içinde yurtiçinde ve yurtdışında tanıştığı, birlikte çalıştığı; önemli, değerli, sıra dışı kişilerin de kaynaklığında, yaşadığı ilginç olayları, çevresinde olup bitenleri ve gözlemlerini okuyucuya aktarıyor.
“Bu kitapta herkes kendi yaşamından bir şeyler bulabilir” diyen Doğan Hasol’un kitabı hazırlama gerekçesine ve içeriğine ilişkin görüşleri özetle şöyle:
“Kendimi bildiğimden beri her an birden çok işim, uğraşım oldu. Bu denli çok ve çeşitli alandaki daldan dala çalışmalarım nedeniyle yakın çevremdekiler beni önceleri ‘maymun iştahlı’ olarak nitelendirirken, şimdi yaşımın da etkisiyle olacak, ‘çok yönlü’ bulmaya başladılar; ‘karizmatik’ diyenler bile var!
Yaşadığım yılların gelişimini, birikimini gözler önüne sermeye çalıştım bu kitapta. Yazdıklarımın büyük bir bölümünün, biriktirilmiş notlara ve eski yorumlara dayanmadığını belirtmeliyim.
Ülkemizdeki hareketli karşıtlıklar ortamının, yazmaya elverişli zengin malzeme sağladığını düşünüyorum. Karşıtlıklar ülkesi Türkiye, ak'la kara arasında uzanan bir yarımadadır. Coğrafi olarak bile öyle: kuzeyde Karadeniz, güneyde Akdeniz… Ayrıca, ak ve kara her şeyimize yansıyor. Avrupalı mıyız, Asyalı mı? İstanbul’da yaşayanlar çoğu kez, sabah Avrupalı, akşam Asyalı (ya da tersi) olmuyorlar mı? Kanımca, karşıtlıklar ve çelişkiler, ak'la kara, Avrupa’yla Asya arasında kolan vuran ülkemizin hem zenginliği hem de köstekleyicisi oluyor. Hepimiz bu coğrafyanın ürünüyüz. Neler yaşamışız, nereye gelmişiz bu son yetmiş yılda… Okuyacaklarınızın, kapsadığı döneme, geniş bir coğrafyada tanıklık edeceğini düşünüyorum.
Atatürk dönemi Türkiye'nin gördüğü tatlı rüya gibiymiş. O dönemdeki maddi manevi birikimi, 1940'lı yıllardan beri hovardaca tüketiyoruz. Bu durum, yalnızca bizim kuşaklarımızı etkilemekle kalmıyor; gelecek kuşaklara aktarılacak değerler, miras da tüketiliyor. İşte, bu nedenle kitabın birçok yerinde ‘geleceğin geçmişinin nasıl yendiği’ örneklerle sunuluyor. O nedenle kitabın adı Geleceğin Geçmişini Yemişler oldu...”