1977 yazı. Ruhları Akdeniz kıyılarında, bedenleri kuzeyin ıssız sokaklarının karmaşasında salınan iki delikanlının yolları Harvard Meydanı'nda kesişir. Birbirinden gece ile gündüz kadar farklı bu iki genç, yalnızca yersizyurtsuzların, sürgünlerin konuşabildiği o ortak lisandan doğan aşinalıkla sarmalanıp bir dostluğa içkin her türlü sadakat sınavından geçerler: bitimsiz sohbetler, ucuz şarap, sarhoş kavgaları, dolup taşan küllükler, loş mekânlar, yeni tanışılanlar, vazgeçilenler ve her daim masada duran yalnızlık, köksüzlük.
Yaşamaktan yorulup edebiyata sığınanlara, kaybolma arzusu
1977 yazı. Ruhları Akdeniz kıyılarında, bedenleri kuzeyin ıssız sokaklarının karmaşasında salınan iki delikanlının yolları Harvard Meydanı'nda kesişir. Birbirinden gece ile gündüz kadar farklı bu iki genç, yalnızca yersizyurtsuzların, sürgünlerin konuşabildiği o ortak lisandan doğan aşinalıkla sarmalanıp bir dostluğa içkin her türlü sadakat sınavından geçerler: bitimsiz sohbetler, ucuz şarap, sarhoş kavgaları, dolup taşan küllükler, loş mekânlar, yeni tanışılanlar, vazgeçilenler ve her daim masada duran yalnızlık, köksüzlük.
Yaşamaktan yorulup edebiyata sığınanlara, kaybolma arzusuyla dolup kendini yollara vuranlara, hem sürgünlere hem güvenle kök salanlara, hem İskenderiye'nin uçsuz bucaksız sahilleri ne hem de Cambridge'de bir terasın bunaltıcı sıcağında o sahilleri hayal edenlere, kısacası arada kalmışlara, geciktiğine inananlara ve yetişmeye hiç mi hiç niyeti olmayanlara André Aciman'dan esaslı bir anlatı.