“Biz çocukken dünya da çocuktu!”
Behiç Ak, çocuk edebiyatımızın köşe taşlarından sayılan roman koleksiyonunun yeni kitabında, mizahla yoğurduğu katmanlı kurgusuyla yine konuşulmayan şeylerin evreninde dolanıyor. Unutmaya şartlanmış, alışkanlıklarına bağımlı bir kasaba halkının üzerindeki gizem bulutunu, çocukların merakıyla ve yaratıcılıkla dağıtan kitap, umut ve cesaret veriyor. Çocuk oyunlarının bir tür tiyatro olduğunu, 23 Nisan’ın anlamını, doğal afetlerin toplumsal etkilerini, alışkanlıkların ürkütücü gücünü, anadilin sözcük üretme neşesini ve yetişkinlerin içinde gömülü kalan çocukluğu düşündüren roman, çocukluğa güzelleme niteliğinde.
Konusu
Sualtına sevdalı Serkan, yeni atanan kaymakamı merak eder. Kaymakam, kas
“Biz çocukken dünya da çocuktu!”
Behiç Ak, çocuk edebiyatımızın köşe taşlarından sayılan roman koleksiyonunun yeni kitabında, mizahla yoğurduğu katmanlı kurgusuyla yine konuşulmayan şeylerin evreninde dolanıyor. Unutmaya şartlanmış, alışkanlıklarına bağımlı bir kasaba halkının üzerindeki gizem bulutunu, çocukların merakıyla ve yaratıcılıkla dağıtan kitap, umut ve cesaret veriyor. Çocuk oyunlarının bir tür tiyatro olduğunu, 23 Nisan’ın anlamını, doğal afetlerin toplumsal etkilerini, alışkanlıkların ürkütücü gücünü, anadilin sözcük üretme neşesini ve yetişkinlerin içinde gömülü kalan çocukluğu düşündüren roman, çocukluğa güzelleme niteliğinde.
Konusu
Sualtına sevdalı Serkan, yeni atanan kaymakamı merak eder. Kaymakam, kasaba halkının özensiz yaşam alışkanlıklarını eleştirince yetişkinler suspus olurken, çocuklar sözcük üretme ustası arkadaşları Zekiye’ye başvurmuş ve nedenlerin peşine düşmüşlerdir bile. Depremde sulara gömülmüş heykelli park, “şom ağızlı” yaftasıyla küstürülen Bal ve aile tarihçeleri ortaya çıkmaya başlar. 23 Nisan günü, görevliler makamlarını çocuklara bıraktığında, işler hepten karışır. Bir futbol maçında düğümlenen geçmişin sırları kasabayı değiştirecek gibidir...