Gündelik hayatın felsefesini tartıştığı kitaplarıyla dünya çapında büyük bir okur kitlesi edinmiş olan Alain de Botton, bu kez medeniyetimizin vitrini olarak gördüğü havalimanlarını keşfe çıkıyor. Dünyanın en işlek ve modern havalimanlarından birinde bir hafta yaşıyor; elindeki sınırsız giriş izniyle terminalin altını üstüne getiriyor. Bu havalimanı ziyareti, yazarın teknolojiye duyduğumuz sadakatten doğayı nasıl da tahrip ettiğimize, karşılıklı iletişimimizden seyahat etmeyi romantikleştirmemize kadar pek çok konu üzerinde düşünmesine imkân sağlıyor. De Botton, havalimanında uzun uzadıya vakit geçirmenin, tahmi
Gündelik hayatın felsefesini tartıştığı kitaplarıyla dünya çapında büyük bir okur kitlesi edinmiş olan Alain de Botton, bu kez medeniyetimizin vitrini olarak gördüğü havalimanlarını keşfe çıkıyor. Dünyanın en işlek ve modern havalimanlarından birinde bir hafta yaşıyor; elindeki sınırsız giriş izniyle terminalin altını üstüne getiriyor. Bu havalimanı ziyareti, yazarın teknolojiye duyduğumuz sadakatten doğayı nasıl da tahrip ettiğimize, karşılıklı iletişimimizden seyahat etmeyi romantikleştirmemize kadar pek çok konu üzerinde düşünmesine imkân sağlıyor. De Botton, havalimanında uzun uzadıya vakit geçirmenin, tahmin edilenden çok daha aydınlatıcı bir faaliyet olduğunu, akıl dolu ve esprili bir yolla gösteriyor. De Botton’un izlenimleri, ünlü fotoğrafçı Richard Baker’in gözünden karelerle ete kemiğe bürünüyor.
“Merak ediyorum, De Botton hayatında hiç sıkıcı bir cümle yazmış mıdır acaba?”
–Jan Morris
“De Botton’un bu hediyesi, nasıl yaşadığımızı ve bir şeyleri nasıl değiştirebileceğimizi düşünmeye teşvik ediyor.”
–The Times