Yazılarımı okuyabilen genç adamların şimdinin şeytanlarını savuşturup, kader onlara bir fırsat verdiğinde gecmişin erdemlerine öykünmeye hazır olabilmeleri için şimdiki zamanlar ve eski zamanlar hakkındaki düşüncemi, açıkça ve cesurca dile getireceğim.
-Niccolò Machiavelli-
Machiavelli, yalnızca bir bilim adamı değildi; o bir partizan, güçlü tutkulara sahip bir adam, kendini dünyaya adamış bir politik aktör, yeni güç ilişkileri yaratmak isteyen ve bunu yapamayan ama böylelikle "olması gereken" meselesini vurgulayabilen;
öte yandan ahlaki anlamda tam olarak anlaşılamamış bir insandı... Siyaset adamı, bir yaratıcıdır... Lakin bir şeyi yoktan var etmez. O, bir fiili gerçeklik dâhilinde hareket eder, de nedir bu fiili gerçeklik? Sabit ve durağan bir şey midir ya da daha ziyade dengelerin sürekli olarak değiştiği, aralıksız hareket halindeki güçlerin bir ilişkisi midir?
-Antonio Gramsci-
Machiavelli, Hükümdar ve Livius Üzerine Söylevler eserlerini 1513 yılında yazmaya başlamıştı. Yazılarından en ünlüsü Hükümdar'ı bir mektupla arkadaşı Vettori'ye bildirmişti. Bunlar, Batı siyasal düşünce tarihinde en önemli ve en tartışmalı iki çalışmadır. Bu yıl, bunların yazılmalarının yıldönümüne denk geliyor. Bu nedenle Gramsci ve Machiavelli arasındaki ilişkiyi ele aldığım kitabımın bir Türkçe çevirisiyle yeniden basılmasından oldukça memnuniyet duyuyorum. Burada göstermeye çalıştığım gibi Gramsci, Machiavelli ve düşüncesi açısından en derin ve zeki rehberlerden biridir.
Hükümdar ve Söylevler çalışmalarının ortaya çıkışı; gerçek anlamda farklı yorumlara, eleştirilere ve polemiklere neden olduğundan zamanla farklı siyasal düşünürlerin ve aktörlerin, siyasetin ve devletin doğasına yönelik argümanlarını ve karşı argümanlarını geliştirdikleri kaynaklar haline gelmiştir. Machiavelli, siyasal eylemin doğasına ve siyasetin tarih ve toplum içindeki rolüne ilişkin kapsamlı ve yoğun tartışmalara neden olmuştur.
Uzun bir süre önce Sabine şuna dikkat çekmişti; "Machiavelli'nin siyasal çıkarı ahlaktan ayırması", ki siyasal çıkarı bir immoralizm türü olarak ele almamıştır, "Machiavelli'nin ahlakla ilişkisi olmadığı gibi ahlaksız olmadığı" anlamına da gelir. Yine Allen'e göre Machiavelli, "siyaset ahlakının, özel yaşamın ahlakı olamayacağını" da öğretmiştir. Meinecke; Machiavelli'nin düşüncesinde, hikmet-i hükümet doktrinlerinin doğasında var olan siyasal ve etik ayrımının tohumlarını görmektedir. Cassier de Machiavelli'de siyasal olanın yalnızca dinden ya da metafizikten ayrımına değil "insanın etik ve kültürel yaşamının diğer tüm formlarından" ayrımına da dikkat çeker. Strauss ve okulu, Machiavelli'yi, siyasal düşüncede radikal bir kopuşun göstergesi olan ve çıkara dayanan ve iktidar yönelimli modern siyaset algısını başlatan "şeytanın öğretmeni" olarak görür. Fleisher, bu iki alan arasındaki ayrımın yapay olduğunun ve Machiavelli'nin hilekârlık etiğinin, özel ve kamusal olana nüfuz ettiğinin altını çizer. Gerek Fleisher gerekse Strausscu modern ve modern öncesi ayrımı; hilekarlığa, kurnazlığa ve ikiyüzlülüğe gerekli vurguyu yapan akıl üzerinde iştahın, arzunun ve isteğin ayrıcalığı ile vurgulanır. Diğer yandan J. G. A. Pocock, Quentin Skinner ve Maurizio Viroli gibi öğrencileri Machiavelli'yi, kökleri Aristoteles ve Roma'ya özgü cumhuriyet düşüncesine kadar götürülebilecek bir Floransa hümanizmi geleneği içinde konumlandırır. Onlara göre Machiavelli; cumhuriyetçi özgürlük, erdem ve ortak çıkara yönelen bir siyaseti inşa ya da yeniden inşa etme düşüncesindedir. Vitoli'ye göre Machiavelli için "siyaset, yalnızca adalet ve ortak çıkar ilkelerine dayanan bir insan toplumunun korunması ile ilgilidir." Burada Machiavelli; Hristiyan inancının, felsefesinin ve teolojisinin etkisinde kalmış sivil hümanist ve sivil cumhuriyetçi geleneği yeniden canlandırmaya çalışır gibi görünmektedir. Kurtuluş, Tanrı ve ruhtan uzak, seküler bir ortak çıkarı ifşa etmeye ve siyasal özgürlüğü aramaya yönelen bir hareket, her biri Machiavelli figüründe somutlaşan cumhuriyetçiliğin ve sivil hümanizmin yeniden canlanmasının kıvılcımını ateşler. Cumhuriyetçilik ve cumhuriyetçi özgürlüğün etkisindeki fikirler demeti, özgürlük ile tahakküm arasındaki dyadik karşıtlık, ki bu cumhuriyetçi düşünceye karşı fundamental bir karşıtlıktır, bağlamında anlaşılmaktadır. Ne var ki Skinner ve Viroli gibi yorumcular da Machiavelli'nin cumhuriyetçi düşüncesini, diğeriyle ilişkili lakin negatif anlamda ya da başka bir deyişle yetki unsuru bağlamında değerlendirir. Diğer bir deyişle özgürlük; halkın potansiyel olarak yıkıcı ve tahrip edici isteklerinin, arzularının ve tutkularının denetim altına alınmasını ve yönlendirilmesini gerektirir. Karşıtlık yalnızca özgürlük/tahakküm arasında değil aynı zamanda ve daha fazla değilse de aynı oranda önemli olan özgürlük/yetki arasındadır. Orantılı bir güç olmadıkça halkın özgürlüğü, yetki dâhilinde yozlaşacaktır; bu nedenle soylunun iktidarı/özgürlüğü, halkın iktidarı/özgürlüğü için elzemdir. Diğer yandan bazı öğrencileri Machiavelli'nin, çatışmanın ve onun bir özgür yaşamın kurulması ve sürdürülmesindeki rolüne ilişkin tartışmasında, halkı temel siyasal kategori olarak gördüğünü iddia eder. Machiavelli, "karma bir hükümet" derken aynı zamanda karşıtı olan soyluya karşı halkı etkin bir şekilde ve açıktan destekliyordu. Gerçekten de halkın etkin katılımı sağlanmaksızın karma hükümet sürdürülemez. Çok benzer olmasa da bu, Guicciardini ile Machiavelli'nin cumhuriyetçi hükümete ilişkin öncelikleri arasındaki farka dair tartışmayı akla getirmektedir. İlki, dar toplumsal tabanıyla dar yönetimi öne çıkarırken ikincisi, daha geniş tabanlı geniş yönetimi arzulamaktadır...