“Yaşamın her alanında birbirinden ayrı olan şeyleri artık birbirinden ayıramıyoruz, çünkü cinsiyetler, karşıt kutuplar, sahne ve salon, eylemin kahramanları, özne ve nesne, gerçek ve yansıması arasındaki mesafe yok edildi. Terimlerin bu şekilde birbirine karıştırılması, kutuplar arasındaki bu gizli anlaşma sonuç olarak sanat, ahlâk, politika dâhil yaşamın hiçbir alanında değer yargısı diye bir şey bırakmadı. Mesafe bilincine, ‘araya bir mesafe koyma tutkusuna’ bir son verilmesi her şeyin kesinliğini yitirmesine neden oldu.”
Her Yer Ekran, gerçeklik duygusunun nasıl yitirildiğine ilişkin bir
“Yaşamın her alanında birbirinden ayrı olan şeyleri artık birbirinden ayıramıyoruz, çünkü cinsiyetler, karşıt kutuplar, sahne ve salon, eylemin kahramanları, özne ve nesne, gerçek ve yansıması arasındaki mesafe yok edildi. Terimlerin bu şekilde birbirine karıştırılması, kutuplar arasındaki bu gizli anlaşma sonuç olarak sanat, ahlâk, politika dâhil yaşamın hiçbir alanında değer yargısı diye bir şey bırakmadı. Mesafe bilincine, ‘araya bir mesafe koyma tutkusuna’ bir son verilmesi her şeyin kesinliğini yitirmesine neden oldu.”
Her Yer Ekran, gerçeklik duygusunun nasıl yitirildiğine ilişkin bir çözümlemedir. Kendini tekrar eden tarihsel bir anlayışın bundan böyle ikiyüzlü bir yaşam ortaya koyması kaçınılmazdır. Bu kendini gizleme ve gerçeklerin üzerini örtme hali, sanattan politikaya felsefeden toplumun tüm katmanlarına sinmiştir. Bütün sistem uzun süreden beri devasa bir ekrandan kendi yorgunluğunu ve çaresizliğini seyretmektedir. Sözde yenilikler, teknik ve teknolojik ilerlemeler âdeta bir simülasyon evreninde kaybolup gitmektedir.
Baudrillard’ın Libération gazetesi için kaleme aldığı yazılar güncelliğinden hiçbir şey yitirmemiştir. Dünyanın bugün geldiği durumu, ‘demokratik despotluğa’ dönüşen egemenlik anlayışlarını ve Batı’nın riyakâr politikalarını açık ve net bir şekilde sorgulamaktadır.