“lethe, un ufak edilmenin getirdiği asil
delilik. yaşımı ve hatıralarımı teslim
eden yosunda duru. sen ey denemekle
yakılmayan nehir, özümü
bul. söylesene neyi
yitirdim? hangi dili, hangi
savaşı hatırlamıyorum. bilmediğim
yüzlerden okuduğum anı
yanılsaması, üstelik çok
yorgunum. aslında sadece bunu söylemeye
niyetliydim. kimseden duymak
istemediğim tek bir söz kadar
yoruldum.”
Tufandan sonraki dünyaya, sanki şiirin büyülü labirentlerinden ve yılgınlıklar içindeki kentlerin karanlıklarından bakıyor Mert Bakıcı. Bu bakış, şiirlerinde
“lethe, un ufak edilmenin getirdiği asil
delilik. yaşımı ve hatıralarımı teslim
eden yosunda duru. sen ey denemekle
yakılmayan nehir, özümü
bul. söylesene neyi
yitirdim? hangi dili, hangi
savaşı hatırlamıyorum. bilmediğim
yüzlerden okuduğum anı
yanılsaması, üstelik çok
yorgunum. aslında sadece bunu söylemeye
niyetliydim. kimseden duymak
istemediğim tek bir söz kadar
yoruldum.”
Tufandan sonraki dünyaya, sanki şiirin büyülü labirentlerinden ve yılgınlıklar içindeki kentlerin karanlıklarından bakıyor Mert Bakıcı. Bu bakış, şiirlerindeki epik yapıyla birleşerek lirik bir duyarlık kazanıyor. Herakleitos’u Nerede Yıkamalı evlerde, caddelerde, kalabalıklar içindeki modern insanın henüz kendine yabancılaşmadığı eski dünyaya bir ağıt, kent kırgını bireyin düşsel bir hatırası.