Yakınçağ Türk tarihyazımında uzun zamandır bir Tanzimat hayaleti dolaşıyor. Tanzimat-ı Hayriye nice vakittir kendisini/hüviyetini unutan zihinlerin tahayyüllerinde yaşayan hayaletimsi bir şeydir. Onun hatırlanma ve unutulma arasındaki bu hayaletimsi hâli esasında musallat olduğu zihinlerin/tarihçilerin kendi yarattıkları bir hortlaktır; kendi ideolojik, hissî, geçmiş ve gelecek üzerine var olan kaygılarının ve mevzilenişlerinin ürünü bir hayalet. Mevcudiyet ile nâmevcudiyet arasında müphem bir yere karşılık gelen bu kavram, musallat olduğu zihinlerin geçmiş ve gelecek arasındaki trajik şimdilerine müteveccihtir.
Dolaşımda olan hayalet ge&cced
Yakınçağ Türk tarihyazımında uzun zamandır bir Tanzimat hayaleti dolaşıyor. Tanzimat-ı Hayriye nice vakittir kendisini/hüviyetini unutan zihinlerin tahayyüllerinde yaşayan hayaletimsi bir şeydir. Onun hatırlanma ve unutulma arasındaki bu hayaletimsi hâli esasında musallat olduğu zihinlerin/tarihçilerin kendi yarattıkları bir hortlaktır; kendi ideolojik, hissî, geçmiş ve gelecek üzerine var olan kaygılarının ve mevzilenişlerinin ürünü bir hayalet. Mevcudiyet ile nâmevcudiyet arasında müphem bir yere karşılık gelen bu kavram, musallat olduğu zihinlerin geçmiş ve gelecek arasındaki trajik şimdilerine müteveccihtir.
Dolaşımda olan hayalet geçmişle ilintili olduğu kadar, şimdi ve gelecekle de alakalıdır. Fakat esas nokta şimdiki zaman aralığında olan tarihçilerin bu karabasanla biteviye karşılaşmalarıdır. Tanzimat hayaletinden bahsetmek, esasında Yakınçağ Türk tarihyazımında veya daha doğru ifadesiyle Yakınçağ Türk tarihyazımını inşa edenlerin zihinlerindeki tarih panteonunda hâlâ ölmesi gereken ölülerin mevcudiyetinden bahsetmek demektir. Ancak bu hayalet öldüğünde Tanzimat’ın hakiki ruhu çağrılabilecek ve böylelikle onun hak ettiği yas tutulabilecektir.