Rivayettir olunur ki. Muhammed Miraca gidince yolda bir aslan gördü. Çıkarıp mührünü ağzına verdi. Orada izi kaldı. Ondan ruh oldu. İlimlerin en yükseğine vardı. Dosta kavuştu. Doksan bin söz söyledi. Şeriat oldu. Tamamı yüz yirmi dört bin kelam oldu. Altmış bini Ali’de sır kaldı. Muhammed Miraç’tan gelirken Mina’da kubbe gördü. Kapıyı çaldı. İçeri vardı. Kırklardan birisi, “Kimdir “ diye sordu. Gaipten bir ses geldi: “Muhammed Nebi geldi” deyince Muhammed’e yer gösterdiler. Muhammed oturdu.
Sonra Cebrail (a.s) geldi. Mührü çıkarıp önüne koydu. Ol vakit Kırklar birden
Rivayettir olunur ki. Muhammed Miraca gidince yolda bir aslan gördü. Çıkarıp mührünü ağzına verdi. Orada izi kaldı. Ondan ruh oldu. İlimlerin en yükseğine vardı. Dosta kavuştu. Doksan bin söz söyledi. Şeriat oldu. Tamamı yüz yirmi dört bin kelam oldu. Altmış bini Ali’de sır kaldı. Muhammed Miraç’tan gelirken Mina’da kubbe gördü. Kapıyı çaldı. İçeri vardı. Kırklardan birisi, “Kimdir “ diye sordu. Gaipten bir ses geldi: “Muhammed Nebi geldi” deyince Muhammed’e yer gösterdiler. Muhammed oturdu.
Sonra Cebrail (a.s) geldi. Mührü çıkarıp önüne koydu. Ol vakit Kırklar birden ayağa durdular. Son Peygamber yerine oturdu.
Muhammed’in fikrinden geçti ki “Sizler kimlersiniz” deyip bunlara eyledi. Ol vakit sual etmekte çetinliği vardı. Muhammed baktı ki cümlesi kıyasta büyüğü hangisi küçüğü hangisi olduğuna zorlukta kaldı. Muhammed bunlara dedi ki: “ Sizin küçüğünüz kimdir ve ulunuz kimdir “.
Kırklar dedi ki; “Bizim pirimiz, küçüğümüz, kırktır” deyip cevap verdiler.