İslam uygarlığında felsefi bir geleneğin olup olmadığı ilgi çekici olduğu kadar tartışmalı konulardan da biridir. Zira bu soruya olumlu ya da olumsuz bir yanıt vermekten çok, verilecek yanıtın hangi gerekçelerle temellendirileceği önem arz eder. Öte yandan, böyle bir geleneğin tarihsel ve ayırt edici özelliklerini tartışmak, onun evrensel felsefe içindeki yer ve değerini belirlemeye de imkân tanıyacaktır.
Ahmet Arslan İslam Felsefesi Üzerine adlı bu çalışmasında tam da bu merkez etrafındaki sorunları ele alıyor. İslamın kendi dinamiklerinden doğan ve tarihsel olarak da felsefi bilimlerden önce gelen kelam anlayışının belirleyiciliğini
İslam uygarlığında felsefi bir geleneğin olup olmadığı ilgi çekici olduğu kadar tartışmalı konulardan da biridir. Zira bu soruya olumlu ya da olumsuz bir yanıt vermekten çok, verilecek yanıtın hangi gerekçelerle temellendirileceği önem arz eder. Öte yandan, böyle bir geleneğin tarihsel ve ayırt edici özelliklerini tartışmak, onun evrensel felsefe içindeki yer ve değerini belirlemeye de imkân tanıyacaktır.
Ahmet Arslan İslam Felsefesi Üzerine adlı bu çalışmasında tam da bu merkez etrafındaki sorunları ele alıyor. İslamın kendi dinamiklerinden doğan ve tarihsel olarak da felsefi bilimlerden önce gelen kelam anlayışının belirleyiciliğinin ortaya konması; “Yunan tarzındaki felsefe” ile İslam felsefesi arasında kurulan ilişkinin niteliği; ya da farklı yaklaşımların tarihsel seyir içerisindeki katkıları ve tuttukları yer, söz konusu tartışmanın ana uğraklarını oluşturuyor.
Kitapta Kindî, Fârâbî, İbn Sîna, İbn Rüşd, Gazzâlî gibi filozofların katkılarının değerlendirilmesinin yanı sıra Mu’tezile, Eş’arîlik gibi yaklaşımların tezlerinin ele alınması ise gelenekteki farklı boyutları ve kavrayış zenginliğini ortaya koyması bakımından önem taşıyor.
İslam uygarlığının bir felsefeye sahip olup olmadığı sorusuna nihayetinde olumlu yanıt veren İslam Felsefesi Üzerine, benimsediği bu çok yönlü tutum sayesinde benzerlerinden oldukça farklı bir yere oturan bir kitap.