Yazmak bir şeyin erişilebilir olmasını, ortaya çıkmasını sağlamaktır. Ortaya çıkanlar, insan ruhunda ve dünyada değinilmeyen pek bir yer kalmadığına göre zaten bilinen şeyler olabilir, fakat kendilerini savunmadan, bir tür güven duyarak ortaya çıkmak zorundadırlar. Tıpkı bahçedeki kirpiler gibi: İki kirpi var ve onları kendi başlarına oldukları biçimde görmek istiyorsam sandalyede kımıldamadan oturarak alaca karanlığı beklemek zorundayım, akşamları saklanma yerlerinden çıkıyorlar ve kımıldamazsam yanıma kadar geliyorlar. Onlar beni görmüyor, ben onları görüyorum. Bunun tersi de olabiliyor, bahçenin karanlığında yürürken farkında olmadan birine çarpıyorum, top biçimini alan hayvan taşların üzerinde yuvarlanıyor. İlk yöntem, kımıldamadan o
Yazmak bir şeyin erişilebilir olmasını, ortaya çıkmasını sağlamaktır. Ortaya çıkanlar, insan ruhunda ve dünyada değinilmeyen pek bir yer kalmadığına göre zaten bilinen şeyler olabilir, fakat kendilerini savunmadan, bir tür güven duyarak ortaya çıkmak zorundadırlar. Tıpkı bahçedeki kirpiler gibi: İki kirpi var ve onları kendi başlarına oldukları biçimde görmek istiyorsam sandalyede kımıldamadan oturarak alaca karanlığı beklemek zorundayım, akşamları saklanma yerlerinden çıkıyorlar ve kımıldamazsam yanıma kadar geliyorlar. Onlar beni görmüyor, ben onları görüyorum. Bunun tersi de olabiliyor, bahçenin karanlığında yürürken farkında olmadan birine çarpıyorum, top biçimini alan hayvan taşların üzerinde yuvarlanıyor. İlk yöntem, kımıldamadan oturup onların gelmesini ve görünür olmasını beklemek romana özgü düşünce biçimidir; öteki, yani karanlıkta birine çarpmak ise şiirlerin veya öykülerin mantığıdır. İki durum da istemsiz gerçekleşir.
Karl Ove Knausgaard