Şiirlerinden yaptığı çevirilerin İngilizcede ilk kez yayımlanışının (Gitanjali, 1912) ardından bir edebiyat fenomeni haline gelerek 1913’te Nobel Edebiyat Ödülü’nü alan Rabindranath Tagore, bunu izleyen dönemde önde gelen Avrupalı, Rus ve Latin edebiyatçılar tarafından çeşitli dillere çevrildi ve geniş bir okur kitlesine ulaştı. Şiirin yanısıra edebiyatın hemen her türünde yapıt veren Tagore, Avrupa, Amerika ve Asya’da yaptığı geziler sayesinde önemli entelektüel dostluklar kurdu, konferanslar verdi, böylece 1930’ların sonuna kadar uzanan dönemde fikirleriyle geniş çaplı bir etki yarattı. Tüm bu çabalarında yazara yol gösteren, yılmadan savunduğu “dünya kültürü” anlayışı ve “Hindistan’ın kendi kültürünün en iyi ürünlerini başkalarına sun
Şiirlerinden yaptığı çevirilerin İngilizcede ilk kez yayımlanışının (Gitanjali, 1912) ardından bir edebiyat fenomeni haline gelerek 1913’te Nobel Edebiyat Ödülü’nü alan Rabindranath Tagore, bunu izleyen dönemde önde gelen Avrupalı, Rus ve Latin edebiyatçılar tarafından çeşitli dillere çevrildi ve geniş bir okur kitlesine ulaştı. Şiirin yanısıra edebiyatın hemen her türünde yapıt veren Tagore, Avrupa, Amerika ve Asya’da yaptığı geziler sayesinde önemli entelektüel dostluklar kurdu, konferanslar verdi, böylece 1930’ların sonuna kadar uzanan dönemde fikirleriyle geniş çaplı bir etki yarattı. Tüm bu çabalarında yazara yol gösteren, yılmadan savunduğu “dünya kültürü” anlayışı ve “Hindistan’ın kendi kültürünün en iyi ürünlerini başkalarına sunma sorumluluğu ve onlardan en iyi ürünlerini kabul etme hakkı”na dair bilinci oldu.
1921’de yayımlanan “Kadim Düşünceler”, Tagore’un felsefi anlayışını yansıtan Yaratıcı Birlik, Benlik ve Sadhana gibi yapıtlarla aynı çizgiden, felsefe ve mistisizmin iç içe geçtiği ışıl ışıl bir yapıt; yazarın kadim Hint kültüründen süzerek insanlığa “yadigâr bıraktığı” bir düşünceler toplamı. Yüz yıl öncesinden bugüne erişen bu ses, günümüzde de güçlü bir şekilde yankısını buluyor.