Bir kalemin yükünü, kuşkusuz, o kalemi elinde tutan yazarın varoluşu kavrayışı ve bu kavrayışla elde ettiği ufku ve sorumlulukbilinci belirler. Kalemin yükü, aslında yazarın da yüküdür. Hiçbir yazar, inançlarının, dünyayı kavrayışının, siyasal görüşlerinin;esasen de insan oluşunun kendisine yüklediği sorumluluklardan bağımsız olarak istese de yazamaz; yazmaması gerekir.Kalemin Yükü, yazdıkları ve eylemleriyle edebiyatımıza ve düşüncemize yön veren yazarlar ve onların adlarıyla özdeşleşendergilerini, verili kipörneklerin içine hapsolmadan, dünden yarına uzanan bir düşünce izleğinde yeniden değerlendirerekanlamaya ve toplumsal, tarihsel birikimimize eklemlemeyi amaçlıyor. İşte bu bağlamda yıkım, ayıklama ve inşa çabalarını vebu çabaların kahramanlarını bir arada görmek ve değerlendirmek, bir düşünce çizgisi üzerinde, iz sürmek gerekiyordu. Her nekadar farklı dillerle konuşsalar ve farklı edebiyat, sanat ve kültür anlayışlarına, siyasal düşüncelere öncülük etseler de hemenhepsi de umutlarıyla birlikte aynı dil ve düşünce yaralarını taşıyordu. Onlarda ve onlarla açılan bu yaraların çoğu, toplumsalbünyemizde hâlâ ince sızılarla kanamaya devam ediyor. Bu sorumluluğu farkeden kalemlerin yükü olarak dokunulmayı vehâlâ sağaltılmayı bekliyor o yaralar.