“Kapitalizmin yönetilmesi gerekiyor, yenilgiye uğratılması değil.”
Kapitalizmin geleceği, çok konuşulan, çok tartışılan, üzerine yazılıp çizilen bir konu. Collier ise bunca yazılan çizilen arasında, sistemin sorunlarını temelden ele alıyor; gerek büyüdüğü kasaba gerekse aile üyeleriyle yaşadığı ayrımlardan ve az gelişmiş ülkelerde yaptığı araştırmalardan örnekler vererek okuyucuyla sıkı bir bağ kuruyor.
Kitabın temeline, Adam Smith’ten günümüze değin uzanan rasyonel “iktisadi insan” kavramını bir kenara bırakarak, aslı
“Kapitalizmin yönetilmesi gerekiyor, yenilgiye uğratılması değil.”
Kapitalizmin geleceği, çok konuşulan, çok tartışılan, üzerine yazılıp çizilen bir konu. Collier ise bunca yazılan çizilen arasında, sistemin sorunlarını temelden ele alıyor; gerek büyüdüğü kasaba gerekse aile üyeleriyle yaşadığı ayrımlardan ve az gelişmiş ülkelerde yaptığı araştırmalardan örnekler vererek okuyucuyla sıkı bir bağ kuruyor.
Kitabın temeline, Adam Smith’ten günümüze değin uzanan rasyonel “iktisadi insan” kavramını bir kenara bırakarak, aslında Smith’in Ahlaki Duygular Kuramı’nda vurgusunu yaptığı özelliklere sahip “toplumsal insan”ı konumlandırıyor; toplumsal insanın karşılıklılık ilkesine dayanarak belli başlı ödevlere sahip olduğunu vurguluyor. İktisadi insanın, faydacı ve özgürlükçü gelişiminin, aslında kapitalizme zarar verdiğini belirtiyor. Taşra ile kent, az eğitimli ile iyi eğitimli, işçi sınıfı ile rant avcıları arasındaki derin ayrışmanın izlerini sürüyor.
Collier, politik mekanizmaların değişimini önerirken, zekice tasarlanmış uygulamaların örneklerini vermeden geçmiyor. Tüm bunları yaparken, klişeden, popülizmden ve ideolojilerden uzak bir anlatım sunuyor. Bu da kitabı eşsiz kılıyor.