Modern Arap edebiyatının en önemli isimlerinden Lübnanlı yazar Mihail Nuayme, birçok dile çevrilen ve sevilen romanı Kendini Arayan Adam’da okura metafizik bir karşılaşma vadediyor. İnsan ruhunun derinliklerine, varoluşun özüne dair sırrı konuşarak değil, susarak keşfetmeye çalışan Arkaş’ın yaşamı, insanı kendi içine bakmaya mecbur ediyor.
Arkaş, insanlarla nadiren konuşur. Yalnızdır ya da öyle hisseder. Çözülmesi ve anlaşılması gereken davranışlara sahip garip bir insan. New York’taki bir Arap kahvehanesinde her gün sayısız insana hizmet eder; onlarla iç içe, fakat ses
Modern Arap edebiyatının en önemli isimlerinden Lübnanlı yazar Mihail Nuayme, birçok dile çevrilen ve sevilen romanı Kendini Arayan Adam’da okura metafizik bir karşılaşma vadediyor. İnsan ruhunun derinliklerine, varoluşun özüne dair sırrı konuşarak değil, susarak keşfetmeye çalışan Arkaş’ın yaşamı, insanı kendi içine bakmaya mecbur ediyor.
Arkaş, insanlarla nadiren konuşur. Yalnızdır ya da öyle hisseder. Çözülmesi ve anlaşılması gereken davranışlara sahip garip bir insan. New York’taki bir Arap kahvehanesinde her gün sayısız insana hizmet eder; onlarla iç içe, fakat sessiz ve onlardan uzak. Karanlık ve küçük bir odada yaşar, fakat kendisinden de uzak. Düşünce ve ufku, yaratma gücü oldukça geniştir. İç içe yaşadığı halde uzak olduğu insanları tahlil eder. “Hürriyet” ve “ölüm” gibi bazı kavramlar onun için büyük değer taşır. Onun istediği bilinmeyeni bilmek, bildiğini de unutmaktır.
Okur, bu satırlarda iki Arkaş’la karşı karşıya kalıyor. Biri, ilahi âlemle irtibat kurup orada yaşamak için ısrarla sessizliği istiyor, diğeri insan kalabalıklarına dönmek için perdeyi yırtmaya çalışıyor. Tam birini anlamak üzereyken öteki canlanıyor ve sonra ikisi birden kayboluyor. Fakat Arkaş, sonunda bu bilmeceyi çözüyor ve okuyucuyu meraktan kurtarıyor.