Günümüzde kentler ve kent yaşamı, konuyla ilgili çoğu sosyal bilimcimizin çeyrek yüzyıl öncesine kadar yaptığı gibi, kenti tanımlayan bazı temel ölçütleri devreye sokarak incelenebilecek bir alan olmaktan uzaktır. Bu durumun anlaşılması kolay ilk nedeni; çağcıl kentlerin aldığı yeni görünümlerle, yani kentsel evrimleşme süreciyle ilgilidir. Yeni kent formları, teknolojik gelişmeler ve küresel dönüşümler tarzındaki yapısal unsurlarla birlikte, kentsel gündelik hayat ilişkilerinin değişen seyri, iş ve ev yaşamındaki fail odaklı yeni yapılanmalar, hem günümüz kentlerini hem de kentsel yaşamı akıl almaz bir hızda dönüştürmektedir. Kentin bir zamanlar sahip olduğu ilk görünümlerinden veya işlevlerinden çoğu, günümüzde farklı biçimler almış durumdadır. İkinci neden daha çok, sosyal yaşama ilişkin gerçeklikleri anlama ve açıklama iddiasında olan sosyal bilimlerde meydana gelen değişimlerle ilgilidir. Bu süreçte yalnızca kent ya da daha kapsamlı bir ifadeyle ?toplumsal olanın veçheleri" değişmemiş, aynı zamanda onu nesne edinen sosyal bilimlerin sosyal dünyayı nesneleştirme biçimleri de dönüşüme uğramıştır. Dolayısıyla artık kenti anlamak, kent üzerine analiz yapmak için, sözgelimi salt Durkheim'ın işlevselci işbölümü kuramından ya da Weber'in ?şehir" kavramlaştırmasından medet ummak, daha ileri düzeyde ise kenti; nüfus, ikincil ilişkiler, endüstrileşme veyahut gelenek karşıtlığı gibi belirli değişkenler üzerinden analiz etmek yeterli görünmemektedir.Kent Fragmanları, gündelik hayat, mekânsallık, suç korkusu, yoksulluk, gözetim ve sivil toplum gibi günümüz kentlerini tanımlayıcı çok sayıda fragmanı organik bir biçimde ilişkilendirerek, kente ve kentsel yaşama özgü güncel, güncel olduğu kadar karmaşık sorunların analizine odaklanıyor. Farklı disiplinlerden gelen araştırmacı ve akademisyenlerin geniş bir perspektif içeren kuramsal analiz ve değerlendirmeleri, kitabın hem güncel olma hem de konuya farklı pencerelerden bakma iddiasını güçlendiriyor.