“… Zaten Doğu’nun Binbir Gece Hikâyeleri ’ni dinleye dinleye bu güneş ve aşk memleketi için kafamda büyük bir arzu sarhoşluğu oluşmuştu. Tül gömlekli, sırma cepkenli, dökme şalvarlı, ipek kuşaklı, içleri hülya dolu ahu gözlü İstanbul güzellerinin yumuşak sedire bir trajedi perisi gibi uzanarak sedefli iskemleler üzerinde fokurdayan elmastıraş nargilelerini süzüle süzüle çekişlerini görmek istiyordum. Batılı kızların Doğu’da çok para ettiklerini de söylüyorlardı. Parisli adi kafeşantan yosmalarının İstanbul’da prenslere, vezirlere sevgili olarak gül bahçelerinin ortası
“… Zaten Doğu’nun Binbir Gece Hikâyeleri ’ni dinleye dinleye bu güneş ve aşk memleketi için kafamda büyük bir arzu sarhoşluğu oluşmuştu. Tül gömlekli, sırma cepkenli, dökme şalvarlı, ipek kuşaklı, içleri hülya dolu ahu gözlü İstanbul güzellerinin yumuşak sedire bir trajedi perisi gibi uzanarak sedefli iskemleler üzerinde fokurdayan elmastıraş nargilelerini süzüle süzüle çekişlerini görmek istiyordum. Batılı kızların Doğu’da çok para ettiklerini de söylüyorlardı. Parisli adi kafeşantan yosmalarının İstanbul’da prenslere, vezirlere sevgili olarak gül bahçelerinin ortasına kurulmuş altın yaldızlı saraylarda huri hayatı sürdüklerini işitiyordum…” Hüseyin Rahmi Gürpınar, Kokotlar Mektebi ’nde fantezist tutkularla İstanbul’a gelen bir Fransız kadının aşklarını, Doğu’nun sosyokültürel hayatına ilişkin gözlemlerini ve eleştirilerini sürükleyici bir kurgu ve mizahi bir dille anlatıyor. Bununla birlikte kadın-erkek ilişkileri, cinsiyet ayrımcılığı, çokeşlilik ve fuhuş gibi kronik toplumsal sorunları dönemin sosyal ve siyasi olaylarının izdüşümlerini de yansıtır bir şekilde cesurca ele alıyor.