Hep aynı izler mi var dünyanın dört bir köşesinde? Fenalığın bariz işaretleri, fesat ve hasetin eskiye uzanan kökleri mi?
Bak, bir koku dolaşıyor kırlarda, dağlarda. Şiddeti arzulayan insanoğlundan yayılan iç bayıltıcı rayiha. İşte, birbirine karışıyor insanın kötülüğü ile doğanın saflığı.
Güzel metinler bile onaramıyor bu akıl almaz çürümeyi; ince ince çizilmiş suretler donakalıyor ak kâğıtlar üzerinde; aklın eli kolu bağlanıyor, dil damağa yapışıyor. Kalem tutan mahir parmaklar, güzelim mavi mürekkebin kâğıda bıraktığı işaretler
&cc
Hep aynı izler mi var dünyanın dört bir köşesinde? Fenalığın bariz işaretleri, fesat ve hasetin eskiye uzanan kökleri mi?
Bak, bir koku dolaşıyor kırlarda, dağlarda. Şiddeti arzulayan insanoğlundan yayılan iç bayıltıcı rayiha. İşte, birbirine karışıyor insanın kötülüğü ile doğanın saflığı.
Güzel metinler bile onaramıyor bu akıl almaz çürümeyi; ince ince çizilmiş suretler donakalıyor ak kâğıtlar üzerinde; aklın eli kolu bağlanıyor, dil damağa yapışıyor. Kalem tutan mahir parmaklar, güzelim mavi mürekkebin kâğıda bıraktığı işaretler
çaresiz kalıyor bu amansız hasım karşısında.
Bir meram anlatmaya girişmişken akıp giden metin sersemliyor, iki yana yalpalıyor; şiire meylederken hikâye oluveriyor, hikâyeye seğirteyim derken şiire dönüyor, düzyazıya meydan okurken manzuma boyun eğiyor.
Doğanın iyiliğini, insanın tabiatını hikâye etmeye kelam da yetmiyor kalem de...