"Grass'ın romanla deney yapma konusundaki tükenmez tutkusundan ve Kutu'daki olağanüstü pasaj ve hikâyelerden etkilenmemek olanaksız."
CHARLES SIMIC
Nobel ödüllü Alman romancı Günter Grass'ın büyük tartışmalar yaratan Soğanı Soyarken adlı yaşamöyküsünün devamı niteliğindeki Kutu, aynı zamanda deneysel bir kurmaca.
Romanın gizli kahramanı Günter Grass, farklı kadınlardan olan sekiz çocuğunu bir araya getiriyor ve onlardan, çocukluklarını, birbirleriyle ve genellikle yeni bir kitabın peşinde olduğu için ortalarda görünmeyen babalarıyla ilişkilerini anlatıp kaydetmelerini rica ediyor. Çocukların konuşmaları, anıları, bellekleri bir süre sonra üst üste biniyor; çekişmeler, suçlamalar, kıskançlıklar, yalanlar ortaya saçılıyor.
Tüm bu performansın merkezinde ise, Grass'ın teneke trampet gibi büyülü nesnelerinden biri yer alıyor: Agfa Box fotoğraf makinesi. Adeta usta yazarın gölgesine dönüşen, makinesiyle yazarın temalarına ilişkin binlerce kare çeken gizemli Mariecik'in elinden düşürmediği sihirli "Kutu"su, kimi zaman gerçeklikte olmayan şeyleri kimi zaman da geleceği gösteriyor, sıradan görünümlerin ardındaki gizli niyetleri, arzuları ortaya çıkartıyor.
Artık kendileri de birer ebeveyn olan çocuklar, roman boyunca, Pandora'nın "Kutu"su misali ortaya çıkan bu sihri anlamlandırmaya çalışıyorlar; yazarın ilham kaynağı mı, sanatın gücü mü, tanrının gözü mü, yoksa yalnızca çok ünlü, çok önemli bir yazarın ölmeden önceki son cüretkâr hesaplaşması, son fantezisi mi?
"Günter Grass, ressamlığından dolayı görsel bir yazardı. Hikâye ne kadar acımasız, sert ve siyasi olursa olsun, hikâyeyi yazarın yaratıcılığına dayandırmayı öğretti bize.
Yaşayan en büyük Alman yazarıydı..."
ORHAN PAMUK