Mahsur Kadın, Nobel Edebiyat Ödüllü yazar André Gide’in jüri üyesi olarak yer aldığı ceza mahkemelerinde görülmüş ve toplumda infial yaratmış iki davayı konu alır. Öyle ki bu davaların hikâyesi bugüne kadar taşınmış, efsaneleşmiştir.
22 Mayıs 1901'de Poitiers başsavcısı, elli iki yaşındaki Mélanie Bastian'ın, annesi tarafından yirmi beş yıldır tavan arasına kapatıldığını isimsiz bir mektupla öğrenir. Bakımsız bir odada, çöplerin arasında, yiyecekten uzak yaşamıştır yıllarca. Peki bu dava, failleri apaçık ortadayken nasıl olur da sanığın beraatıyla sonuçlanır?
Bu davayı Redureau Vakası izl
Mahsur Kadın, Nobel Edebiyat Ödüllü yazar André Gide’in jüri üyesi olarak yer aldığı ceza mahkemelerinde görülmüş ve toplumda infial yaratmış iki davayı konu alır. Öyle ki bu davaların hikâyesi bugüne kadar taşınmış, efsaneleşmiştir.
22 Mayıs 1901'de Poitiers başsavcısı, elli iki yaşındaki Mélanie Bastian'ın, annesi tarafından yirmi beş yıldır tavan arasına kapatıldığını isimsiz bir mektupla öğrenir. Bakımsız bir odada, çöplerin arasında, yiyecekten uzak yaşamıştır yıllarca. Peki bu dava, failleri apaçık ortadayken nasıl olur da sanığın beraatıyla sonuçlanır?
Bu davayı Redureau Vakası izler. Yaşına göre haddinden fazla çalıştırılan, hatta sömürülen genç Marcel Redureau çalıştığı bağın sahibini ve tüm ailesini öldürür. Peki bu katliamın arkasında yatan sebep nedir?
Gide, bu iki davayı kanıtların ışığında ustaca parçalara ayırıyor, sorular soruyor ve adaletin tecelli edip etmediğini hem hür bir vatandaş hem de bir yazar olarak izlenimlerini okura aktarırken hukuk ve adalet kavramlarını masaya yatırıyor.
“André Gide, sade adı söylendiği zaman bir medeniyeti, bir kültürü en iyi taraflarıyla hatırlatan nadir insanlardandır.” –Ahmet Hamdi Tanpınar