“Balinanın karnında sürüp giden günlerde kimisi pembeye, kimisi yeşile, kimisi sarıya, kimisi de mora, turuncuya dönüşmeye başlayan rengârenk bir kuş ordusuyduk artık. Rüzgârın ardından sökün eden yağmurun yıkadığı tüylerimizden akan renkli sular, göğün boşluğundan yerin yüzüne sağanak halinde iniyordu. Işık huzmeleri, göğü ve yeri birbirine bağlayan bir sütuna dönüşmüştü. Acı çığlıklarla sallanan gök bir daha yere düşmeyecekti. Ve dünya artık siyah beyaz değildi.”
Prangalar içinde ölmeye yatırılmış bir kadına hikâyeler anlatıyor bir karga:
Ulu ceviz ağacının altında, Kargabaş’ın Kutsal Mezbele’sinde leşle beslenip yeryüzünü birörnek ötüşleriyle dolduran ve Dişikargabaş’ın tüylerinin yıldızlardan bile parlak olması için mutsuz
“Balinanın karnında sürüp giden günlerde kimisi pembeye, kimisi yeşile, kimisi sarıya, kimisi de mora, turuncuya dönüşmeye başlayan rengârenk bir kuş ordusuyduk artık. Rüzgârın ardından sökün eden yağmurun yıkadığı tüylerimizden akan renkli sular, göğün boşluğundan yerin yüzüne sağanak halinde iniyordu. Işık huzmeleri, göğü ve yeri birbirine bağlayan bir sütuna dönüşmüştü. Acı çığlıklarla sallanan gök bir daha yere düşmeyecekti. Ve dünya artık siyah beyaz değildi.”
Prangalar içinde ölmeye yatırılmış bir kadına hikâyeler anlatıyor bir karga:
Ulu ceviz ağacının altında, Kargabaş’ın Kutsal Mezbele’sinde leşle beslenip yeryüzünü birörnek ötüşleriyle dolduran ve Dişikargabaş’ın tüylerinin yıldızlardan bile parlak olması için mutsuz gözyaşları döken kargalar; günün birinde sevmek, âşık olmak, hep bir ağızdan şarkı söylemek, baldan tatlı dutları yemek, kanatlarıyla gökyüzüne resimler çizmek istediklerinde Kargabaş’ın kara saltanatını yıkıyorlar. Gökyüzünü bir şenlik yerine dönüştürüyorlar.
Türkan Elçi’den yüreğinize seslenecek bir roman.