Kimin hikâyesi bu? Kieninger’in mi Studer’in mi, evli ve çocuklu anlatıcının mı, yoksa Peter Bichsel’in mi?
Mevsimler’de domates rengi duvarları, dökülen boyaları, eskimiş tesisatları ve pek de sıradışı görünmeyen alelade sakinleriyle yaklaşık 40 yıllık ömre sahip üç katlı bir bina tasvir ediliyor. Apartman, farklı hikâyeleri bir arada tutan tutkal göreviyle metnin odağında yer alıyor. Üçüncü katta oturan anlatıcı/yazar, zemin katta yaşadığını tasarladığı, üstelik kendisiyle benzer yanları bulunan Kieninger’in hikâyesini yazmaya koyuluyor; eser bu noktada yazarla yazdığı hik&a
Kimin hikâyesi bu? Kieninger’in mi Studer’in mi, evli ve çocuklu anlatıcının mı, yoksa Peter Bichsel’in mi?
Mevsimler’de domates rengi duvarları, dökülen boyaları, eskimiş tesisatları ve pek de sıradışı görünmeyen alelade sakinleriyle yaklaşık 40 yıllık ömre sahip üç katlı bir bina tasvir ediliyor. Apartman, farklı hikâyeleri bir arada tutan tutkal göreviyle metnin odağında yer alıyor. Üçüncü katta oturan anlatıcı/yazar, zemin katta yaşadığını tasarladığı, üstelik kendisiyle benzer yanları bulunan Kieninger’in hikâyesini yazmaya koyuluyor; eser bu noktada yazarla yazdığı hikâyenin birbirine karıştığı bir gelgite dönüşüyor.
İsviçreli yazar Peter Bichsel, tasarladığı yeni yazma teorisiyle Mevsimler’de bir bakıma anlatmanın kendisini anlatıyor, hikâyenin yazılış sürecini, olasılıkları paylaşıyor ve oldukça sıradan durumları bir araya getiriyor. Kurguya müdahale eden, kahramanı Kieninger’in hayatını keyfine göre şekillendiren, yazdığı metne dahil olan yazar portresiyle, yazma eyleminin kendisine, yazarın zihninin yazma esnasındaki görüntüsüne işaret ediyor. Bichsel, kurgudan olay örgüsünü söküp alıyor; yerine parçalar, kopuk yazılar, kesik kesik diyaloglar, mantıksız durumlar koyarak metni bütün bir bilinç akışı sunuşuna dönüştürüyor. Öyle ki roman, hikâye yazan bir zihinden, kâğıda aktarılacakken dökülenlerin toplamı haline geliyor.
Bu bir hikâye, tek bir cümle.